16 Kasım 2014 Pazar

Allame Hacı Şeyh Muhammed Cevad Belağî (1865-1933)



Allame Belağî
Allame Belağî olarak tanınan Ayetullah el-Uzma Hacı Şeyh Muhammed Cevad Belağî, Şeyh Murtaza Ensarî’nin (ö. 1864) vefatından bir yıl sonra, 1282/1865 yılında çok sayıda âlim yetiştirmiş bir ailenin çocuğu olarak Necef’te doğdu.

Alau’r-Rahman fi tefsiri’l-Kur’ân
Tahsiline 24 yaşına kadar Necef’te devam eden Allame Belağî, 1306/1888-89 yılında Kazımeyn’e gitti. Kazımeyn’de altı yıl kalan ve dönemin ileri gelen hocalarının derslerine devam eden Allame Belağî, 1312/1894-95 yılında tekrar Necef’e döndü. Bu dönemde şu hocaların derslerine katıldı: Hacı Aga Rıza Hamedanî (ö. 1322/1904), Aga Seyyid Muhammed Hindî (ö. 1323/1905), Şeyh Muhammed Hasan Mamekanî (ö. 1323/1905), Muhaddis Nuri (ö. 1320/1902), Ahund Horasanî (ö. 1329/1911).

Allame Belağî, 1326/1908-10 yılında Samerra’ya gitti ve burada on yıl boyunca, Mirza Şirazî’ye atıfla İkinci Şirazî diye anılan, Mirza Muhammed Taki Şirazî’nin (ö. 1338/1920) derslerine devam etti. Allame Belağî birçok hocasından rivayet icazeti almıştır.

1336/1919 yılında İkinci Şirazî öncülüğünde İngiliz sömürgesiyle mücadele eden ulemaya katılan Allame Belağî, 1337/1920 Devrimi’ne katılarak âlimlerle birlikte Kazımeyn’e gitti. İki yıl Kazımeyn’de kalan Allame Belağî, 1338/1921 yılında Necef’e döndü. Necef’te bir yandan tedris faaliyetleriyle meşgul olan Allame Belağî bir yandan da kitaplar yazdı. Allame Belağî, yeni kelam ilmi tartışmalarını derslerine taşımış, bu anlamda Şiî ilim merkezlerine yeni bir bakış tarzı kazandırarak müfredata yeni bir dersin eklenmesinde etkili olmuştur.

et-Tevhid ve’t-teslis
Çok sayıda talebe yetiştiren Allame Belağî’nin talebelerinden bazıları şunlardır: Hacı Şeyh Muhammed Âl-i Ferecullah Necefî, Mirza Muhammed Ali Garevî, Seyyid Muhammed Sadık Bahrululum, Seyyid Sadreddin Cezayirî, Seyyid Ebu’l-Kasım Hoyî, Şeyh Muhammed Rıza Tabesî, Seyyid ŞehabeddinMaraşî.

Allame Belağî, 22 Şaban 1352/10 Aralık 1933 tarihinde Necef’te vefat etti. Aga Buzurg Tahranî bu konuda şöyle yazar: “Allame Belağî vefat ettiğinde Necef alt üst oldu. Mübarek naaşı görkemli bir törenle uğurlandı. Onu İmam Ali Türbesi’ne defnettiler.”

Eserleri: Allame Belağî çok sayıda kitap kaleme almıştır. Kitaplarının sayısının 60 olduğu söylenmektedir. Eserlerinden bazıları şunlardır: Alau’r-Rahman fi tefsiri’l-Kur’ân, el-Huda ila dini’l-Musafa (s), et-Tevhid ve’t-teslis, Acaibü’l-ekazib, Envarü’l-huda, el-Belağü’l-mübin, et-Talik ale’l-bey mine’l-Mekasib, Rıhletü’l-medresiyye.

Ertuğrul Ertekin
______________
kaynak:Rıza Ustadî, “Guşeha-yi ez Zendeganî-yiMerhum Şeyh Muhammed Cevad Belağî”,Mişke, 1361,Sayı: 1, s. 109-134; Nasırüddin Ensarî Kummî, “Ayetullah el-Uzma Allame Hacı Şeyh M. Cevad Belağî”, Nur-i İlm,1370, Sayı: 41, s. 44-70.

12 Kasım 2014 Çarşamba

Ayetullah Seyyid Şehabeddin Maraşî Necefî (1897-1990)



Ayetullah Maraşî
Ayetullah el-Uzma Seyyid Şehabeddin Maraşî Necefî, 20 Safer 1315/21 Temmuz 1897 tarihinde Necef’te doğdu. Nesebi, otuz üçüncü batında İmam Zeynelabidin’e ulaşır. Babası, Necef İlim Havzası’nda müderrislik yapan ve dönemin önemli fakihlerinden biri olan Ayetullah Seyyid Şemseddin Mahmud  Maraşî’dir (ö. 1338/1920).

Seyyid Maraşî, okuma yazma öğrendikten sonra İslâmî ilimler tahsiline başladı. İlk öğrenimini başta babası, büyük annesi Bibi Şems Begüm, büyük babası Ayetullah Seyyid Şemseddin Hüseynî Maraşî olmak üzere Necef’teki hocalardan tamamladı. Bu arada çeşitli âlimlerden matematik, astronomi ve tıp öğrendi.


Çeşitli ilimlerdeki hocaları şunlardır: Şeyh Murtaza Taleganî (edebiyat), Şeyh Nureddin Şafiî BektaşÎ (tecvid), Seyyid Rıza Saiğ Bahranî (neseb), Şeyh Muhammed Hüseyin (tefsir), Mirza Muhammed Ali Müderrisî Çehaderdehî, Aga Mirza Mahmud Şirazî, Aga Muhammed Hüseyin Kacarî (fıkıh ve usul), Seyyid Hasan Sadr (fıkıh, usul, hadis, diraye), Şeyh Mehdi Halisî (usul), Muhammed Cevad Belağî, Şeyh Muhammed İsmail Muhallatî (kelam). 

Aga Ziyaüddin Irakî, Muhammed Hüseyin Kaşifülgıta, Seyyid Hasan Sadr olmak üzere dönemin önemli fakihlerinin usul ve fıkıh derslerine devam eden Seyyid Maraşî, babasının vefatından sonra tahsil hayatını Kerbela, Samerra ve Kazımeyn’de sürdürdü. 28 yaşında ictihad icazeti almaya hak kazandı.  Seyyid Maraşî, Aga Ziyaüddin Irakî’den, Seyyid Ebu’l-Hasan Isfahanî’den ve Şeyh Abdülkerim Hairî Yezdî’den ictihad icazeti almıştır.

Seyyid Maraşî, İmamî Şiî âlimlerin yanı sıra Zeydî ve Sünnî âlimlerinde de derslerine katılmış, onlardan rivayet icazeti almıştır.

1342/1924 yılında İmam Ali Rıza’yı (as) ziyaret etmek için Meşhed’e giden Seyyid Maraşî buradan Tahran’a geçti ve bir yıl süreyle Tahran İlim Havzası’nda Şeyh Abdünnebi Nuri, Aga Hüseyin Necmabadî, Mirza Tahir Tenkabunî ve Mirza Mehdi Aştiyanî’nin derslerine katıldı.

Ertesi yıl Hz. Masume’yi ziyaret etmek için Kum’a giden Seyyid Maraşî, Ayetullah Abdülkerim Hairî Yezdî’nin ricası üzerine buraya yerleşti ve tedrise başladı. Kum’da daha çok Aga Necefî adıyla meşhur oldu.

Önce genç talebelere Arap edebiyatı, mantık usul ve fıkıh dersleri veren Seyyid Maraşî, Ayetullah Hairî Yezdî’nin (ö. 1355/1936) vefatından sonra haricî derslere başladı. Kum İlim Havzası’nda 70 yıl süren tedris hayatı boyunca İran’ın dinî hayatı üzerinde etkili olacak çok sayıda kişinin yetişmesine öncülük yaptı. Talebelerinden bazıları şunlardır: Murtaza Mutahharî, Şeyh Muhammed Rıza Mehdevî Kenî, Seyyid Beheştî, Seyyid Mustafa Humeynî, Şeyh Murtaza Hairî, Seyyid Murtaza Askerî, Seyyid Mahmud Taleganî, Mirza Cevad Tebrizî.

Ayetullah Burucerdî’nin (ö. 1961) vefatından sonra Kum İlim Havzası’nın yönetiminde görev alan Seyyid Maraşî, medreseler yaptırdı, birçok medresenin yapımına katkıda bulundu. Ayrıca içerisinde çok nadir el yazması eserlerin de muhafaza edildiği Ayetullah Maraşî Genel Kütüphanesi’ni kurdu.
Ayetullah Maraşî ve İmam Humeynî

Seyyid Maraşî, 1963’te Pehlevî rejimiyle mücadele eden, İmam Humeynî öncülüğündeki ulemanın yanında yer aldı. 1977 yılından itibaren ortaya çıkan olaylarda rejimle mücadelesini sürdürerek Pehlevî hanedanının yıkılmasında etkili oldu. 1979 yılında gerçekleştirilen İslâm İnkılâbı’ndan sonra İran’da itibarlı bir ilim adamı olarak ilmî ve içtimaî faaliyetlerini sürdürdü.

Ayetullah Maraşî'nin el yazısı
7 Şehriver 1369 (29 Ağustos 1990) tarihinde, 96 yaşında vefat eden Seyyid Maraşî’nin kabri, kurduğu kütüphanenin girişindedir.

Eserleri: Başta hadis, fıkıh, akaid, ahlâk ve biyografi olmak üzere çeşitli alanlarda bir kısmı neşredilmemiş 100 kadar eser telif eden Seyyid Maraşî’nin kitaplarından bazıları şunlardır:Hadisü’l-kisâ; el-Kısas alâ davi’l-Kur’ân ve’s-Sünne; Sebilü’n-necat; el-Leâli’l-muntazama ve’d-dürerü’s-semine; Eftasiyye; Lümatü’n-nur ve’z-ziya fi tercemeti’s-Seyyid Ebi’r-Rıza; Münyetü’r-rical fi şerhi Nuhbeti’l-makal; Talikatü İhkakı’l-hak; Müselselat.

Ertuğrul Ertekin
______________
kaynak: Seyyid Mahmud Maraşî, “Maraşî, Seyyid Şehabeddin”; Nasır Bâkırî Bidehendî, “Ayetullah el-Uzma Maraşî”, Nur-i İlm, 1369, Sayı: 37, s. 48-86; Seyyid Şehabeddin Maraşî”.

11 Kasım 2014 Salı

Kitap Tanıtımı: Fuzulî, Matlau’l-itikâd fi marifati’l-mabdai va’l-maâd




Fuzulî, Matlau’l-itikâd fi marifati’l-mabdai va’l-maâd, önsöz ve notlarla neşre hazırlayan: Muhammad b. Tavit at-Tancî, çevirenler: Esat Coşan-Kemal Işık, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yayınları: 138, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1962, XV+82+104.

Matlau’l-itikad fi marifati’l-mabdai va’l-maâd,  Fuzulî’nin (ö.963/1556) “Nereden geldik, nereye gidiyoruz?” sorusuna cevap vermeye çalıştığı eseridir. Eser, ilk defa Hamid Araslı tarafından, çinkograf usulüyle 1958 yılında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yayımlanmıştır. Ancak Araslı, önsözde belirttiği üzere, esas aldığı el yazması nüshanın hatalarını düzeltmemiştir. Myhammed b. Tavit at-Tancî'ye (ö. 1974) göre Araslı’nın neşri, bu eksikliğinden ötürü eserin hatalarla dolu nüshasını çoğaltmaktan ibaret kalmıştır.

at-Tancî ise neşrinde eserin tek nüshasını esas almış, ancak müstensihten kaynaklanan hataları Fuzulî’nin kaynaklarına müracaat ederek düzeltme yoluna gitmiştir. 52 yaprak olan bu nüsha, Leningrad Şarkiyat Enstitüsü’nde bulunan tarihsiz bir mecmuada yer almaktadır. at-Tancî’ye göre nüsha, X./XIV. yüzyılda istinsah edilmiştir.

Matlau’l-itikad fi marifati’l-mabdai va’l-maâd, giriş ve dört rükünden/bölümden oluşmaktadır. Fuzulî eserini niçin telif ettiğini şöyle açıklar: Ben varlıklara duygu ve akıl gözüyle baktım. Onlar üzerinde fikir ve düşünce ayağıyla yürümeye çalıştım… “İlmi, sihir de olsa öğreniniz” hadisi beni teşvik etmekle beraber, “Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik” ayeti de bana yönümü gösterdi. Bunun üzerine nazm-ı kelam yolu tercih ettim ve bununla kainattaki intizamın hikmetine eriştim. Çalışmam beni sonunda, varlıklardaki düzenin bir düzenleyicisi, mahsus ve makul nakışların işleyicisi olduğu neticesine götürdü. Allah’ın sonsuz inayetine güvenerek O’nu bilmenin yolunu talep ettim.

Fuzulî eserini dört rükün üzerine kurmuştur: Çeşitli inanç sahiplerinin inanışlarına vakıf olup, faydalı olanlarını seçince zaman onların gizli kalmalarından veya yok olmalarından endişe ederek korunmalarını diledi. Ben de onların muhafazası için her birinde iman bahçesine açılan bir kapı bulunan dört rükün üzerine bir bina kurdum.

Dört rükünden ilki İlim ve Marifet başlığını taşımaktadır. Fuzulî dört bölüme ayırdığı birinci rükünde, önce ilim ve marifetin mahiyeti üzerinde durmuş, ardından Allah’ı bilmenin gerekliliğini ele almıştır. Daha sonra bilgiyi kısımlara ayıran Fuzulî, son bölümde bilgi edinme yollarından söz etmiştir.

Kitabın ikinci rüknü, kâinatın ahvalinin bilinmesi konusundadır ve beş bölümden oluşmaktadır. Fuzulî, birinci bölümde kâinatın mebdei, ikinci bölümde âlemin cüzleri, üçüncü bölümde âlemin sınıfları, dördüncü bölümde insanın mahiyeti, beşinci bölümde ise cinlerin mevcudiyeti konularını, İslâm felsefecilerinin ve kelamcılarının eserlerinden yaptığı iktibaslarla incelemiştir.

Vacibü’l-vücudun bilinmesine ilişkin olan üçüncü rükünde ise Fuzulî konuyu sekiz bölümde incelemektedir. Birinci bölüm, konuya dair terimlere dair bir giriştir. İkinci bölümde devir ve teselsülü (kısır döndü) ele alıp çürütmüş, üçüncü bölümde Vacibü’l-vücudun mevcudiyetini kanıtlamıştır. Allah’ın zatı, sıfatları, fiilleri ise takip eden iki bölümde ele alınmıştır. Altıncı bölümde güzellik ve çirkinlik, yedinci bölümde hayır ver şer, sekizinci bölümde de bir şeyin Allah’ın üzerine gerekli olup olmaması konuları tartışılmıştır. Bu bölümde sık sık felsefecilerin ve kelamcıların görüşlerini nakleden Fuzulî, daha ziyade Ehlisünnet, Mutezile ve Eşarî kelamcılarından alıntılar yapmıştır.

Kitabın son rüknü olan dördüncü rükün de sekiz bölüme ayrılmaktadır. Bu rüknün konusu nübüvvettir. Fuzulî, ilk iki bölümde, insanların peygamberlere olan ihtiyaçları ve peygamberlerin ismeti konularını ele almıştır. Devam eden iki bölümde, peygamberimizin nübüvveti ve diğer peygamberlere üstünlüğü konusu incelenmiştir.  Beşinci bölümün konusu imamettir. Bu bölümde Fuzulî mezheplerin (Ehlisünnet, Mutezile, Şia) ve fırkaların (İsmailiye, Zeydiye, İmamiye, Gulat) görüşlerini tek tek aktarmaktadır. Altıncı bölümde, haşir konusunu ele alan Fuzulî, yedinci bölümde ruhun ölümden sonra, dirilişten önceki durumunu ve sekizinci bölümde, mizan, sırat ve hesap konuları üzerinde durmuştur.

Kâtip Çelebi, muhtemelen müellifin İmamî Şiî olmasından yola çıkarak, Fuzulî’nin bu eserinde anlatmak istediği konuları filozoflara ve İmamiye mezhebine uygun bir şekilde ele aldığını yazmış olsa da, eseri neşreden at-Tancî’ye göre Fuzulî eserinde takiyeye başvurmuştur. Gerçi at-Tancî biraz mübalağa ederek Fuzulî’nin bu eserinde bir harfle bile İmamiyeye temas etmediğini yazmaktadır. Fakat özellikle imametle ilgili bölümde Fuzulî, “İmamet müessesesinin varlığı zaruridir” cümlesiyle başlamakta, daha sonra Şiî fırkaların konuyla ilgili görüşlerini aktarmakta ve ardından İmamiye Şiasının 12 imamını isimleriyle zikretmektedir.

Ertuğrul Ertekin

10 Kasım 2014 Pazartesi

Ayetullah Molla Şeyh Fethullah Şeriat Isfahanî (1850-1920)



Şeyhü’ş-Şeriat

Şeyhü’ş-Şeriat olarak tanınan Ayetullah Molla Şeyh Fethullah Isfahanî, 12 Rebiyülevvel 1266/26 Ocak 1850 tarihinde Isfahan’da doğdu. Babası, Cevad Namazî Isfahanî’dir.

Şeyhü’ş-Şeriat, ilk öğrenimini mahalle mektebinde tamamladıktan sonra tahsiline Isfahan medresesinde devam etti. Zekâsıyla dikkat çeken Şeyhü’ş-Şeriat, kısa zamanda mukaddemat ilimlerini başarıyla tamamladı ve Meşhed’e gitti.

Meşhed medresesinde Mirza Nasrullah Müderris, Muhammed İbrahim Burucerdî Seyyid Murtaza Hairî’den ders aldı. Daha sonra memleketi Isfahan’a dönen Şeyhü’ş-Şeriat, o dönemde henüz Isfahan’da tanınmamasına karşın Şeyh Murtaza Ensarî’nin (ö. 1281/1864) görüşlerini aktardı ve onun usulüne bağlı kaldı.

1295/1878 yılında tahsiline devam etmek için Necef’e giden Şeyhü’ş-Şeriat, dönemin taklid mercileri Şeyh Muhammed Hüseyin Kazımeynî ‘nin (ö. 1308/1890-91) ve Mirza Habibullah Reştî’den (ö.1312/1894) derslerine katıldı. Bir yandan da tedris faaliyetlerine başladı.

Şeyhü’ş-Şeriat, yukarıda adı geçen hocaları dışında şu âlimlerin derslerine katılmıştır: Molla Haydar Ali Isfahanî, Muhammed Sadık Tenkabunî, Molla Ahmed Sebzevarî, Şeyh Abdulcevad Horasanî, Molla Muhammed Bâkır Isfahanî, Şeyh Muhammed Taki Herevî, Şeyh Muhammed Rahim Burucerdî.

1313/1895 yılında hacca giden Şeyhü’ş-Şeriat, Mekke’de Sünnî âlimlerle bir araya geldi ve ilmî münazaralarda bulundu. Şeyhü’ş-Şeriat, hac dönüşünde Necef’teki tedris faaliyetlerine devam etti. Fıkıh, usul, rica, diraye, tefsir, Kur’ân ilimleri, felsefe, kelam ve ihtilafiyat (fakihlerin farkı görüş ve fetvalarının incelenmesi) dersleri verdi.

Şeyhü’ş-Şeriat çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Talebelerinden bazıları şunlardır: Şeyh Abdülkerim Hairî, Seyyid Muhammed Hüseyin Burucerdî (ö. 1961), Seyyid Ebu’l-Kasım Hoyî (ö. 1992), Seyyid Ziyaüddin Irakî, Seyyid Şihabüddin Maraşî, Seyyid Abdülhadi Hüseyinî Şirazî, Seyyid Muhsin Tabatabaî Hakim, Seyyid Muhammed Hüseyin Kuh-i Kemreî, Seyyid Muhammed Taki Hansarî ve Muhammed Ali Şahabadî.

Mirza Habibullah Reştî ve Şeyh Muhammed Hüseyin Kazımeynî’nin vefatlarından sonra halkın bir kısmı Şeyhü’ş-Şeriat’ı taklid etmiştir. Mirza Şirazî’nin (ö. 1312/1895) vefatından sonra ise Şeyhü’ş-Şeriat mercilik yöneticisi olmuştur.

Şeyhü’ş-Şeriat, selefi Mirza Şirazî gibi siyasî faaliyetlerde bulunmuş, yayımladığı bildirilerle Irak’ta ve İran’da halkı sömürgecilere karşı kıyama çağırmıştır. İran’da meşrutiyet inkılâbından sonra, 1907’de, İngiltere ve Rusya İran’ı üç bölgeye ayırıp ülkenin toprak bütünlüğüne göz diktiklerinde, Şeyhü’ş-Şeriat başta olmak üzere ulema derslerini tatil etmiş ve cihad için hazırlık görmüşlerdir.

Irak’ı işgal eden İngiltere bir yandan ülkeye hâkim olmaya çalışırken diğer yandan Irak’ın kültür mirasına göz dikmişti. Bu doğrultuda yerel çalışanlarına el yazması kitapları toplayıp Londra Kütüphanesi’ne göndermelerini emreden İngiliz yetkililer, bu kitapların din adamlarınca satın alınmasını da engelliyordu. Bu bağlamda Şeyhü’ş-Şeriat birçok din adamını hapse düşmekten kurtarmıştır. Örneğin satın aldığı bir el yazması kitap yüzünden hapse mahkûm edilen Ayetullah Maraşî (ö. 1411/1990), Şeyhü’ş-Şeriat’ın girişimleri sayesinde hapisten kurtulmuştur.  

Şeyhü’ş-Şeriat, 8 Rebiyüssani 1339/20 Aralık 1920’de vefat etti. Kabri, İmam Ali Türbesi’ndedir.

Eserleri: İnaretü’l-halık fi kıraati melik ve malik; Irsü’z-zevce min semeni’l-akar; Siyanetü’l-inabe an vasimeti’r-ritane; İfazetü’t-takdir fi ahkâmi’l-asir; Kaidetü’l-edrar; Kaidetü taharet; Kaidetü’l-vahidi’l-basit.

Ertuğrul Ertekin
_______________