Siyer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Siyer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Ekim 2014 Çarşamba

Kitap Tanıtımı: Fatma Şadiye Hanım, Hazret-i Peygamber’in Sevgilisi Hazret-i Hatice



Fatma Şadiye Hanım, Hazret-i Peygamber’in Sevgilisi Hazret-i Hatice, haz. Arzu Meral, Revak Kitabevi, İstanbul 2012, 86 s.

Fatma Şadiye Hanım’ın ilk defa 1322/1904-5 yılında müdireliğini yaptığı Hanımlara Mahsus Gazete’nin matbaasında bastırarak, Zevce-i Muhtereme-i Hazret-i Fahr-i Âlem (s) Hazret-i Hadice el-Kübra (radi Allahu Teâlâ anhâ) adıyla yayımladığı bu kitapçık, günümüz Türkçesindeki az sayıdaki Hz. Hatice konulu çalışmalara katkı sağlamak amacıyla Latinize edilmiştir.

Orijinali 56 küçük sayfadan oluşan eseri yayıma hazırlayan Arzu Meral, önce metni sadeleştirmiş, ardından çeviri yazı metnini vermiştir. Kitabın sonuna, Hz. Hatice’nin soy ağacını içeren bir levha, Kenan er-Rıfaî’nin Hz. Hatice için yazdığı bir ilahi, Hz. Hatice’nin türbesinin Vahhabilerce yıkılmadan önceki halini gösteren bir fotoğraf ve eserin tıpkıbasımı eklenmiştir.

Ertuğrul Ertekin

3 Ekim 2014 Cuma

Kitap Tanıtımı: Hayati Yılmaz, Hz. Muhammed’in Aile ve Akraba Atlası



Hayati Yılmaz, Hz. Muhammed’in Aile ve Akraba Atlası, Nun Yayıncılık, İstanbul 2012, 325 s.

Eser önsöz, giriş, dört bölüm ve sonuçtan müteşekkildir. Önsözde Hz. Muhammed’i (s) “bizim gibi yiyip içen ve sokaklarda yürüyen” bir peygamber olarak tanımanın, örneklik ve modellik rolünün uygulanabilirliğini göstereceğini belirten yazar, esere ismini verirken “Hz. Peygamber” değil de “Hz. Muhammed’in Aile ve Akraba Atlası” demesinin sebebini de bu “beşerî” yönü vurgulamak olarak açıklıyor. Yine burada, eseri yazış amacını, konuları kaç bölümde inceleyip her bir bölümde kısaca nelerden bahsettiğini ve çalışma boyunca nasıl bir üslup takip ettiğini zikrediyor.

Girişte, hem Hz. Peygamber’den önceki ataları konusunda hem de sonraki torunları hakkında kaynaklarda oldukça fazla bilgi ve rivayet olduğu gerekçesiyle müellif, konunun belli sınırlar içinde işlenmesi gerektiğini ifade ediyor. Bu sınırın belirlenmesinde ise, Hz. Peygamber’in kendilerine “ulaştığı/gördüğü” veya “görme ihtimalinin bulunduğu” kişileri esas alıyor. Bunlar da kuşak olarak “dedesi, babası, kendisi, çocukları ve torunları”dır. Sadece “kuşak” isimlendirmesi olan bu sınıflama, ilgili kuşakta bulunan bütün aile fertlerini, akrabalarını ve hısımlarını içine almaktadır. Sayı verilecek olursa, eserde 234 kişiye özgeçmişleri bağlamında yer verilmiş, bu kişilerden bahsedilirken de yaklaşık 950 kişinin adı zikredilerek bunların her birinin Hz. Peygamber ile olan yakınlığı tespit edilmiştir.

Konunun sınırları bu şekilde belirlendikten sonra Hz. Muhammed’in, Hz. Âdem’den kendisine kadar olan soy ağacı şematik bir şekilde verilmiştir. Bu sıralamada Hz. Muhammed’in 21. dedesi olan Adnân ile kendisi arasındaki dedelerinin isimlerinde ihtilaf olmadığı, Adnân’dan yukarısı için ise kesin bir şey söylemenin mümkün olmadığı belirtilmiştir.

Yazar “Hz. Muhammed’in Ailesi” başlığını taşıyan birinci bölümü üç ana başlıkta toplamış ve bu başlıkların her birine koyduğu alt başlıklarla bölümde toplam 60 biyografiye yer vermiştir. İlk ana başlığın altında sırasıyla babası, annesi, dedeleri ve nineleri tanıtılmıştır. Anneannesinin biyografisini verirken çok bilinmeyen bir gerçeğe işaret eden yazar, Hz. Peygamber’in anneannesi Berre’nin annesi Ümmü Habîb bt. Esed ile Hz. Hatice’nin babası Huveylid b. Esed’in kardeş olduklarını, dolayısıyla da Ümmü Habib’in Hz. Hatice’nin halası, Âmine’nin de halasının torunu olduğunu açıklamıştır. Süt akrabalarına tahsis edilen ikinci ana başlıkta ise Hz. Peygamber’in sütannesi, sütbabası ve sütkardeşlerine ek olarak üzerlerinde çok durulmadığı için pek tanınmayan veya ismen bilinse de bu çeşit akrabalıklarıyla bilinmeyen süt amcası, süt teyzesi ve süt dayıları ile dadısı tanıtılmıştır. Eşleri, çocukları ve torunlarının tanıtıldığı üçüncü ana başlık altında okuyucunun dikkatini çekeceğini düşündüğümüz bir noktaya da temas edilmiş ve Hz. Peygamber’in çocukları öz/üvey taksimine tâbi tutularak yine çok gündeme gelmeyen üvey çocukları da özel olarak tanıtılmıştır.

“Hz. Muhammed’in Akrabaları” başlığını taşıyan ikinci bölüm ilk etapta baba/anne tarafından akrabaları olmak üzere ikili taksime tâbi tutulmuş, ardından da bu taksime uygun düşecek şekilde amcaları, amca çocukları, halaları, hala çocukları, dayıları ve dayı çocukları tanıtılmıştır. Burada dikkatleri çeken husus, Hz. Peygamber’in hiç teyzesinin olmayışıdır. Bu bölümde toplam 86 biyografi yer almaktadır. 94 biyografiyle kitabın en çok ismi ihtiva eden “Hz. Muhammed’in Hısımları” başlığını taşıyan üçüncü bölüm, üç fasılda incelenmiştir. Kayınpederleri ve kayınvalidelerinin tanıtıldığı ilk fasılda, Hz. Peygamber’in on iki evliliği ve bir ümmü veledi sebebiyle 13 kayınpeder ve eşlerinden Zeyneb bt. Huzeyme ile Meymûne bt. Hâris’in annelerinin aynı kadın olması sebebiyle 12 kayınvalide olmak üzere toplam 25 kişinin varlığından söz edilse de kaynaklarda kayınvalidelerinin üçünün isminin yer almaması sebebiyle 22 biyografiye yer verilmiştir. Kitabın bu bölümünün en çok şahsı tanıtan faslı ise Hz. Peygamber’in kayınları ve baldızlarının tanıtıldığı fasıldır. Nitekim burada 70 biyografi yer almaktadır. Bölümün son faslı ise Hz. Peygamber’in damatlarına ayrılmıştır. Beş damadından üçünün biyografisine daha önce ‘amca çocukları’ kısmında yer verildiği gerekçesiyle burada yalnız iki damadı tanıtılmıştır.

Son olarak dördüncü bölümde, belki de bu eserin yazılış amacı diyebileceğimiz ve kitabın bel kemiğini oluşturan “Hz. Muhammed’in Aile ve Akrabalarının Hadis Rivayetlerine Katkıları” konusu ele alınmıştır. Önceki bölümlerde Hz. Peygamber ile olan yakınlık derecelerini tanıdığımız bu şahısların, O’ndan ne kadar hadis rivayet ettiğinin tespit ve değerlendirilmesi yapılmıştır. Bu tespit, eserde tanıtılan tüm şahısların yer aldığı geniş bir tabloda, Hz. Peygamber’e yakınlığı ve vefat tarihleri de belirtilerek gösterilmiştir. Bu tablo, tüm kitabın özeti mahiyetindedir. Bir kişinin Hz. Muhammed’in “ne”si olduğunu merak eden bir kimse, bu tabloya bakarak sorusunun cevabını bulabilir; aynı zamanda bu tablodan, merak ettiği bu kişinin hadis rivayet edip etmediğini, ettiyse ne kadar rivayet ettiğini de öğrenebilir. Tabloda kronolojik sıraya tam olarak riayet edilmiştir. Vefat tarihleri tam bilinmeyen veya ihtilaflı olan kimselerin vefat tarihlerinin yanına soru işareti koyması suretiyle yazar, tam bir ilmî hassasiyet sergilemiştir. Vefat tarihi hakkında elimize hiçbir bilginin ulaşmadığı kimseleri ise tablonun sonunda, yine alfabetik sırayı gözeterek zikretmiştir.

Mezkûr tablonun hemen ardından, yalnızca hadis rivayetinde bulunan yakınlarının yer aldığı bir tabloya daha yer verilerek okuyucuya oldukça kolaylık sağlanmıştır. Ancak bu tabloda kronolojik sıra yerine en çok hadis rivayet edenden en az rivayet edene doğru bir sıra takip edilmiştir. Öncekinde olduğu gibi burada da ismi verilen şahısların O’nun “ne”si olduğu belirtilmiştir.

Açıklamaya ihtiyaç bırakmayacak kadar açık ve sistematik olan tablodaki bilgilerden çıkarılacak sonuçları “değerlendirme” sadedinde çok başarılı bir şekilde yazıya geçiren müellif, Hz. Peygamber’in yaklaşık 240 adet civarındaki bütün yakınları içinde O’ndan hadis rivayet edenlerin 51 kişi olduğunu ve bunların hadis rivayetlerinin toplam sayısının 9106 olduğunu söylüyor. Bu hadislerin ravilerinin Hz. Peygamber’e yakınlık durumuna göre dağılımına bakıldığında ise hadislerin üç grup yakınlar tarafından (aile/akraba/hısım) hemen hemen dengeli olarak rivayet edildiği şeklinde yorumlanabileceğini belirtiyor. Bütün bu tablolardan çıkarılabilecek belki de en önemli sonuç ise, hadis rivayeti noktasında Hz. Peygamber’in yakını olmanın herhangi bir ayrıcalığının olmayışıdır. En çok hadis rivayet eden Ebû Hureyre, Hz. Peygamber’in akrabası veya hısımı olmadığı gibi Kureyş kabilesinden bile değildir.

Eserin “Sonuç” kısmı, izafî bir değerlendirme olsa da, bizce kitabın en güzel kısmını teşkil ediyor. Yazıya, Hz. Muhammed’in doğduğu Mekke’nin ve mensubu olduğu Kureyş kabilesinin, dönemin en önemli iki gerçeği olduğuna vurgu yapılarak başlanmış, böylelikle O’nun nasıl bir ortamda dünyaya geldiği okuyucuya tekrar hatırlatılmıştır.

Hz. Peygamber’in hayatına çok seri bir şekilde göz gezdirildikten sonra O’nun ailesi açısından çok önemli bir meseleye dikkat çekilmiştir: Ölümler. Yazının can alıcı noktasını oluşturan bu kısımda yazar, müminlerin içini acıtacak ve “bir insan bu kadar acıyı nasıl kaldırabilir?” sorusunu sorduracak bazı gerçekleri hatırlatıyor: “Allah Resulü kendi sağlığında ailesinden pek çok kişinin vefatına şahit oldu. Ailesi dışında diğer yakın akrabalarından çok sevdiği kişilerin, gerek savaşlarda şehit olmaları, gerekse vefatları da bunlar dışında yaşadığı acılardır. Sadece ailesinden vefat edenler bile düşünüldüğünde, özellikle hicretten sonra ortalama her yıl, Hz. Peygamber’in ailesinden birinin vefat ettiği; O’nunsa peygamberlik görevini bütün bu acılarıyla sürdürdüğü görülmektedir.” Yazar burada, çoğumuzun çeşitli kitaplardan okuduğu halde empati yapmadığı, dolayısıyla da Hz. Peygamber’in yaşadığı acıları anlayamadığı, O’nun kendi sağlığında ne kadar çok yakınını kaybettiği gerçeğine dikkatleri çekiyor ve bizi bu konuda derin bir tefekküre davet ediyor.

Yazar, Hz. Peygamber döneminde yaşamış olan herkesin “kim olduğunun” bilinmesinin, ilgili şahsın adının geçtiği hadislerin doğru bir şekilde anlaşılmasında da son derece önemli katkısı olacağını belirterek sonuç kısmını tamamlıyor. Eser, Hz. Peygamber’in soy ağacı ve Kureyş kabilesinin genel yapısını içeren oldukça kapsamlı bir şema ile sonlandırılıyor.

15 sayfadan müteşekkil zengin bir bibliyografyaya sahip olan eser, âdeta bu konuda araştırma yapmak isteyenlere hazırlanmış bir kılavuz gibidir. Eserin sonuna eklenen şahıs ve yer isimleri indeksleri ise okuyucuya büyük kolaylık sağlayacaktır.
_________________
Bu yazıdaki bilgiler, Ertuğrul Ertekin tarafından, Merve Özdemir'in Usul Dergisi için kaleme aldığı kitap tanıtımı yazısından derlenmiştir.

2 Ekim 2014 Perşembe

Kitap Tanıtımı: Mustafa Akçay, Ebeveyn-i Resul Risaleleri

Cennet hurileri, Hz. Âmine'ye Hz. Muhammed'in (s) 
doğacağını müjdeliyorlar
Siyer-i Nebi
TİEM 1974

Mustafa Akçay, Ebeveyn-i Resul Risaleleri, Yeni Akademi Yayınları, İzmir 2005, 309 s.

Mustafa Akçay’ın doçentlik çalışması olarak hazırladığı Ebeveyn-i Resul Risaleleri adlı bu çalışması; giriş ve üç ana bölümden oluşmaktadır. Eser, konuyla alakalı geniş bir bibliyografya sunmaktadır.

Yazar, giriş kısmında konunun önemini ve neden böyle bir çalışmaya ihtiyaç olduğunu açıklamış, bilahare kavramsal çerçeveyi ortaya koymuş; konunun İslamî literatürdeki yeri ve tarihî gelişimine ışık tutmuştur. “Hz. Peygamberin Ebeveyninin Dini Konumu” şeklinde isimlendirilen birinci bölümde Ebeveynin dini konumuyla alakalı temel fikirler tasvirî bir metotla ele alınmıştır. Bu bağlamda, Ebeveyni Resulün kurtuluşa erdiğini savunanlar, ehl-i necat olmadıklarını iddia edenler ve bu hususta çekimser kalıp fikir açıklamayanlar şeklinde üç ana görüşe yer verilmiş, bu görüşleri savunanlar ve iddiaları ortaya konulmuştur.

İkinci bölümde yukarıda zikredilen üç ana görüş taraftarlarının birbirlerine yönelttikleri eleştiriler ve bunlara verilen cevaplar ele alınmıştır. Öncelikle Ebeveyn-i Resulün ehl-i necat olmadığı iddiasına karşı ortaya koyulan deliller detaylı bir şekilde izah edilmiştir. Bu kısımda özellikle hadis rivayetleri değerlendirilmiş, Resulullah’ın anne ve babasının ehl-i necat olduklarını ifade eden yorum ve açıklamalara yer verilmiştir. İslam öncesi dönemde ölenlerin küfür üzere öldüklerini bildiren ve ayrıca ebeveynin dini konumuyla alakalı aleyhte hadis rivayetleri ele alınmış ve bunlardan maksadın Hz. Peygamber’in anne ve babası olmadığı hususu izaha gayret edilmiştir. Bu kısmın ikinci başlığında Ebeveyn-i Resulün ehli necat olduğu iddiasına yönelik eleştirilere yer verilmiştir. Başta Ali el-Kari olmak üzere, ilgili rivayetlerden hareketle ebeveynin necat ehli olmadığını savunanların delilleri açıklanmış ve muhaliflerine yönelttikleri itirazlar incelenmiştir. Ayrıca konuyla alakalı mevzu rivayetlere de yer verilmiş, bunların değerlendirilmesi yapılmıştır.

Eserin son bölümünde Ebeveyn-i Resul konusunda kaleme alınmış risaleler/eserler tanıtılmış, meşhur bazı eserlerin içerikleriyle alakalı detaylı bilgiler verilmiştir. Burada Ebeveyn-i Resul hakkında kaleme alınan risalelerin genel özelliklerine vurgu yapılmış, bilahare bu konuda yazılmış pek çok önemli risalenin tanıtımı yapılmıştır. Özellikle Suyûtî’nin (ö.911/1505) Mesâliku’l-hünefâ fî Valideyi’l-Mustafa, el-Mekâmetü’s-sündisiyye fi’n-nisbeti’l-Mustafaviyye, ed-Derecü’l-munîfe fî âbâi’ş-şerîfe gibi önemli risaleleri tanıtılmıştır. Müellif, olabildiğince tarafsız bir gözle meseleyi tahlil etmeye, lehte risalelerin yanı sıra farklı bakış açılarını da dile getiren risalelere ve görüşlere de yer yermeye çalışmış, eserinde bunlardan azami derecede faydalanmıştır. Örneğin Ali el-Kari’nin (ö.1014/1605) Edilletü’l-mu‘takadi Ebî Hanîfe fî ebeveyi’r-Resûl adlı risalesi dikkat çekmektedir. Yazar bu bölümde on beş risalenin içeriği hakkında bilgi vermiş; bunların özelliklerini ve orijinal yönlerini izah etmiştir. Ayrıca müellif, konuyla alakalı risaleleri; Arapça, Osmanlıca, İsimleri tespit edilemeyen ve müellifleri bilinmeyen Ebeveyn-i Resul Risaleleri şeklinde tasnif etmiş ve böylece sonraki araştırmacılara çok önemli malzemeler sunmuştur.

Yazar, çalışmasını genel bir değerlendirme ve sonuç kısmıyla tamamlamıştır. Yazara göre, Ebeveyn-i Resul konusunda eser veren İslam âlimlerinin hemen hepsi meseleyi ilgili rivayetler üzerinden tartıştıkları için esnek davranamamışlardır. Bu konuda eser yazan âlimlerin bir ikisi hariç hemen hepsinin muhaddis ve mutasavvıf olmaları konunun rivayetler çerçevesinde tartışılmasına sebebiyet vermiş, sonuçta benzer argümanlar dile getirilmiştir. Yazar, konuyla alakalı olarak sunulan rivayetlerin sıhhati konusunda bazı sıkıntıların olduğunu belirtmiştir. Taraftarlarca ileri sürülen naslar göz önüne alındığında konuya ilişkin rivayetlerin delaletlerinin zannî, hadis ve diğer rivayetlerin çoğunun ise sübut ve delalet açısından zaaflar taşıdığı açıkça görülmektedir. Bu itibarla ilgili rivayetler üzerinden yapılan tartışmalar polemik konusu olarak çözümsüz kalmıştır. Aslında kesin tarihi bulgular ve naslar olmadığı takdirde bireylerin dinî inançlarını belirlemek hemen hemen imkânsız gibidir. Eldeki zannî delillerle varılabilecek kanaat de zann-ı galipten öte bir anlam ifade etmeyecektir.

Değerlendirme kısmında müellif, Ebeveyn-i Resul’ün diriltilip iman etmeleri ve tekrar kabirlerine girmeleri, Hz. Peygamber’in soyunun temiz ve seçilmiş insanlardan olmaları, atalarının nikâhlı evliliklerle dünyaya gelmiş olması gibi rivayetleri değerlendirmiş ve kendi kanaatlerini –satır aralarında da olsa- açıklamıştır. Yazar, Hz. Peygamber’in anne-babasının Mekke toplumunda yaşayan Haniflerden olması ihtimali üzerinde durarak kendi kanaatini şöyle ifade etmektedir: “Ebeveynin müşrik olduğuna dair tarihi belgeler dahil kesin delillerin bulunmayışı; Mekke toplumunda tarihen Haniflerin mevcudiyeti; isimlerinin Amine ve Abdullah olması, kendilerinin mümin olduklarını gösterecek şeklinde onlara bazı şiirler nispet edilmesi.. gibi hususlar Ebeveynin Haniflerden olduğu ihtimalini güçlendirmektedir.”

Sonuç olarak, Ebeveyn-i Resul konusu tek boyutlu bir mesele olmaktan ziyade, kompleks bir özellik arz etmektedir. Meseleye derinlemesine nüfuz edildiğinde meselenin iman konusu olması itibarıyla akaid ve kelamla, temel delillerin ayet ve hadisler olması açısından tefsir ve hadis ilimleriyle, tarihi bir mesele olduğu için İslam tarihiyle, ayrıca ahlak, ferdî ve sosyal psikolojiyle ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır.
__________________
Bu yazıdaki bilgiler, Ertuğrul Ertekin tarafından, Halil İbrahim Bulut'un Usul Dergisi için kaleme aldığı kitap tanıtımı yazısından derlenmiştir. Recep Önal'ın aynı kitap üzerine yazdığı tanıtım yazısı buradan okunabilir. Mustafa Akçay'ın Ebu Hanife'ye atfedilen bir risale çerçevesinde konuyu incelediği makalesine buradan ulaşılabilir. Halil İbrahim Bulut'un Osmanlı müellifi Maraşlı Saçakzade'nin konuyla ilgili görüşlerini incelediği makalesi buradan okunabilir.