Abdülmecid Zehadet
“Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür”
hadisi, Şia'nın ve Ehlisünnet'in naklettiği müşterek bir hadistir. Bu
hadis, iki mezhebin muteber hadis kitaplarında farklı lafızlarla rivayet
edilmiş ve sahih kabul edilmiştir.
Hadis, yukarıda naklettiğimiz lafızlarla, Kadı Abdülcebbar'ın Muğni'sinde, Hamidî'nin el-Cem beynu's-Sahiheyn'inde, Saadeddin Taftazanî'nin Şerhu Makasid'inde ve Nesefî'nin Akaid kitabına yazdığı Şerhu Akaid'inde, Ahmed b. Yahya Sananî'nin Bahru'l-zehar'ında, Molla Kari'nin Hatimetü'l-cevahir li-mudietü fi tabakati'l-Hanefiyye'sinde geçmektedir.
Bununla birlikte Ebu'l-Hasan Eşarî, Şehristanî, Safedî gibi kimi
müellifler hadisin belli bir fırkaya özgü olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Bu müelliflerin iddiasının ötesine geçen İbn Teymiyye ise, Allah'a yemin
ederek, hadisin bu lafızlarla varid olduğunu inkâr etmiştir. Nasıruddin
Albanî hadisin zayıf olduğunu belirtir. Sami Neşşar'a göre ise hadis,
kendisini sahih göstermek isteyen Şia mezhebince uydurulmuştur. Bütün
bunlara rağmen hadisin kendisi, farklı varyantlara sahip olsa da,
mazmunda birlik göstermesi bakımından münkirlerin iddialarını batıl
etmektedir.
Müslümanlar arasındaki vahdetin ve gönül birliğinin önemli
unsurlarından biri de, ortak noktaların ön plana çıkarılmasıdır. Mezhep
müntesipleri arasında diyalog ve teamül sağlamanın tek yolu, herkesin
kabul edeceği noktalar üzerinde durmaktır. “Zamanının imamını tanımadan
ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisi bütün mezhep ve fırkalarca kabul
görmüş müşterek hadislerdendir. Bu bakımdan hadisin muhtevası ve
delaleti üzerinde tartışmak Müslümanların birbirine yakınlaşmasını
sağlayacaktır.
Müellifler arasında küçük bir azınlık hadisin bu şekilde nakledildiğini
inkâr etmiş ve hadisi İmamiyye'ye tahsis etmiştir. Hadisin mezhepler
nezdindeki itibarını araştırmak, önce muhtevasını ve delaletini,
sonrasında ise Resul-i Ekrem'in halifeliğini, imameti tartışmak için
uygun bir zemin olacaktır.
Bu makalede, Ehlisünnet'in sahih ve güvenilir kabul ettiği kaynaklar
çerçevesinde, bu hadisin itibarı ve bütün Müslümanlarca kabul
edilebilirliği incelenmiştir. İleride görüleceği üzere hadisin
sıhhatinden şüphe duyanların sayısı oldukça azdır ve inkârları ilmî
temelden yoksundur.
1. İmamiyye'ye göre hadisin sıhhati
“Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisinin
Resul-i Ekrem'e ait olduğu İmamiyye'ye göre kesin ve tartışmasızdır.
İmamiyye uleması; tezafür, istifaze, tevatür, ittifak, icma, genel kabul
gibi hadis ıstılahlarına başvurarak hadisin iki mezhepçe makbul
olduğunu ileri sürmüşlerdir.
Şeyh Müfid (öl. 413) el-İfsah'ında şöyle yazar: “Hz.
Peygamber'den mütevatir olarak nakledilen ‘Zamanının imamını tanımadan
ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisine gelince…” (Müfid, (b) 1412: 28)
Hadisin metninde “lem-yarif” yerine “ve huve la-yarif” kullanılması aynı
anlamda geldiği için tartışma konusu edilmemiştir.
Resail fi'l-gaybe adlı kitabında ise şöyle yazar: “Birisi
sorusunda, kendisine Resul-i Ekrem'den ‘Zamanının imamını tanımadan ölen
Cahiliye üzere ölmüştür' sözünün rivayet edildiğini, bu rivayetin sahih
mi, yoksa uydurma mı olduğunu sormaktadır. Elcevap: Tevfik
Allah'tandır. Ona şöyle cevap verildi: Bu, sahih bir rivayettir ve eser
sahiplerinin icmaı buna şehadet etmektedir. Ayrıca Kur'ân'ın sarih
beyanı manasını güçlendirmektedir.” (Müfid, (c) 1414: 1/12)
Seyyid İbn Tavus (öl. 664) ise şunları kaydeder: “Nebevî şeriat
sahibinden varid olan hadiste buyrulmuştur: ‘Zamanının imamını tanımadan
ölen Cahiliye üzere ölmüştür'.” (Seyyid İbn Tavus, 1415: 2/252)
Ali b. Yusuf Âmilî (öl.877) ise şöyle yazar: “Müslümanlar, [Hz.
Peygamber'in] ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür'
hadisi üzerinde icma etmişlerdir.” (Âmilî, 1384: 1/111)
Şehid-i Sanî'nin hadis hakkındaki görüşü şu şekildedir: “Kuşkusuz bu
hadis, Ehlisünnet ve Şia arasındaki meşhur rivayetlerdendir ve
Ehlisünnet bu hadisi usul ve furu kitaplarına almıştır.” (Şehid-i Sanî,
1409: 151)
Muhakkik Erdebilî (öl. 993) şöyle yazar: “Rivayetlerin delalet ettiğine
göre bunu (On İki İmam'ın imametini inkâr etmek) küfürdür. Bu husus, şu
müstefid, hatta makbul haberde de bildirilmiştir: ‘Zamanının imamını
tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.'” (Erdebilî, 1414: 2/299) Şerhu Kuşçi'ye
yazdığı haşiyede ise şunları söyler: “Zamanının imamını tanımadan ölen
Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi Şia ve Sünnî birçok tarikle rivayet
edilmiştir ve neredeyse mütevatirdir ve yakin derecesindedir.”
(Erdebilî, 14147: 179)
Şeyh Bahaî (öl. 1013) ise şunları yazar: “Hz. Peygamber'in ‘Zamanının
imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi, Ehlisünnet ve
Şia'nın üzerinde ittifak ettiği bir hadistir.” (Şeyh Bahaî, 1422: 431)
Kadı Nurullah Tusterî (öl. 1019): “Hz. Peygamber'in ‘Zamanının imamını
tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi, üzerinde ittifak edilen
meşhur bir hadistir.” (Tusterî, 1367: 89)
Allame Meclisî (öl. 1111) Biharu'l-envar'ında şöyle yazar:
“'Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.' hadisini
Ehlisünnet ve Şia mütevatir olarak nakletmişlerdir.” (Allame Meclisî,
1403: 8/366, 29/38) Allame Meclisî aynı görüşünü Miratü'l-ukul'da da beyan etmiştir. (Allame Meclisî, 1421: 4/27, 7/113)
Mahuzî (öl. 1112): “Hz. Peygamber'in ‘Zamanının imamını tanımadan ölen
Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi İslâm ulemasının üzerinde ittifak ettiği
müstefid hadislerdendir.” (Mahuzî, 1417: 223)
Bahranî (öl. 1186): “Hz. Peygamber'in ‘Zamanının imamını tanımadan ölen
Cahiliye üzere ölmüştür' sözünden daha meşhuru yoktur.” (Bahranî, 1363:
5/16)
Kaşifülgıta (öl. 1228): “Muhammedî sünnetten iki canipten (nakledilen)
‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisinden
daha mütevatiri yoktur.” (Kaşifülgıta, (ty.): 1/6)
Yukarıda yaptığımız alıntılardan İmamiyye ulemasının çeşitli
varyantlarındaki mana birliğinden dolayı hadisin iki mezhepçe makbul
olduğuna inandıkları anlaşılmaktadır. Âlimlerin kullandıkları şöhret,
istifaze, icma, tevatür terimleri aynı hususa işaret etmektedir.
2. Muhtelif Metinler
İmamî-Şiî kaynaklarda hadisin bilinen/meşhur metninin dışında
(“Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür”) farkı
varyantları da mevcuttur:
“Kim zamanının imamını tanımadan ölürse Cahiliye ölümüyle ölmüştür.” (Berkî, 1370: 1, 92, 154). Efsah ve İktisad'da da hadis bu ifadelerle nakledilmiştir. (Müfid, (b) 1414: 28; Tusî, 1400: 226)
“Birisi imamı ona bilinmeden ölürse Cahiliye ölümü üzere ölmüştür.” (Hilalî, (ty.): 452)
“Ümmetimden bir kimse ölür, ölümü de ümmetimden imam olanı tanımadan gerçekleşirse bu kimse Cahiliye üzere ölmüş olur.” (Saduk, 1405: 414)
“İmamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Kuleynî, 1388: 1/377, 2/20) Hadis, aynı ifadelerle Fezailu Emiri'l-müminin'de (İbn Ukde Kufî, (ty.): 146), Delailü'l-İmamet'te (Taberî, 1413: 337) ve el-Gaybe'de (Numanî, 1422: 129) de geçer.
“Dehrinin hayatta olan imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Mağribî, 1383: 1/25) Camiü ehadisi'ş-Şia'da (Burucerdî, 1399: 26/56) Deaimü'l-İslâm'dan
nakledilen bu hadiste “la yarif” yerine “lem yarif” lafzı
kullanılmıştır. [Türkçe açısından bu kullanım herhangi bir anlam
değişikliğine sebebiyet vermez –ç.n.]
Uyunu ahbari'r-Rıza'da ise hadis “Onları tanımadan ölen Cahiliye ölümü üzere ölmüştür” şeklinde nakledilir. (Saduk, 1404: 1/130)
“Geceleyin ölen kimsenin ölümü, o gece imamı tanımadan gerçekleşirse o kimse Cahiliye üzere ölmüş olur.” (Numanî, 1422: 126)
“İmamı olmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Müfid, 1414: 268)
“Cemaat imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Berkî, 1370: 1/155)
“İmamı olmadan ölen kimsenin ölümü Cahiliye ölümüdür.” (Berkî, 1370: 1/155)
“Benim evladımdan bir imamı olmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Saduk, 1404: 1/63)
“Hidayet imamlarından bir imamı olmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Saffar, 1404: 529-530) Hadis benzer ifadelerle Kays b. Hilalî'nin Kitab'ında ve Kemalü'd-din'de de geçmektedir (Hilalî, (ty.): 425; Saduk, 1405: 412, 668) Mehasin'de (Berkî, 1370: 1/155) ise hadis, “İmamı olmadan ölenin ölümü Cahiliye ölümüdür” şeklindedir.
“İmamını dinlemeden ve ona muti olmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Saduk, 1414: 25; İhtisas'da da bu şekilde nakledilmiştir, bkz. Müfid, (a) 1414: 296)
“Boynunda imamın biati olmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (ibn Tavus, 1416: 327) Benzer hadisler için bkz. Müfid, (d) 1414: 245; Keracekî, 1369: 152; İbn Batrik, 1407: 319.
“Üzerinde imam(a biat)ı bulunmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Saffar, 1404: 279) Benzer hadisler için bkz. Ravendî, 1409: 2/861; İbn Şadan, 1363: 75.
“Hayatta olan imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Himyerî, 1413: 351)
“Üzerinde yaşayan zahir imama (biat) bulunmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Müfid, 1414: 268)
“Bu ümmetten kendisi için Allah azze ve celle (cihetin)den
(olan) imam bulunmadan sabahlayan kimse dalalet ve avarelik üzere
sabahlamış olur ve bu kimse bu hal üzere ölürse küfür ve nifak üzere
ölmüş sayılır.” (Kuleynî, 1388: 1/184)
Farklı fakat birbirine yakın lafızlarla nakledilen, ancak aynı mazmuna
sahip olan hadisler, anlatılmak istenen ana düşüncenin orijinalliğinin
göstergesidir. Rivayetlerin metinlerindeki küçük farklılıkların,
birtakım koşullardan ve muhatapların anlama kapasitelerinin
çeşitliliğinden kaynaklandığı söylenebilir.
3. Diğer fırkaların kaynaklarında “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisi
Yahya b. el-Hüseyin'den (öl. 298) şöyle nakledilmiştir: “Hz. Peygamber
buyurdu: “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.”
(Sudî, (ty.): 1/169)
Kadı Abdülcabbar (öl. 415) Muğni'sinde şöyle nakleder: ““Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” (Fakih İmanî, 1412: 34)
Hamidî'den (öl. 488) el-Cem beynu's-Sahiheyn'de şöyle nakledilir: “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” (Safî, 1397: 141)
Fahreddin Razî (öl. 606) Mesailü'l-hamsun kitabında şöyle
yazar: İmama marifet elde etmek ve burhan yoluyla onu tanımak vaciptir.
Nitekim Hz. Peygamber, “Zamanının imamını tanımadan ölen ister Yahudi
ister Hıristiyan olarak ölsün.” buyurur. (Razî, (ty.): 71)
Molla Sadeddin Taftazanî (öl. 792) Şerhu Makasid'de imamın
nasbedilmesinin lüzumunu tartıştıktan sonra ulülemr ayetini delil
gösterir ve tartışmasız doğru olduğunu kabul ederek hadise istinad eder:
“Hz. Peygamber'in buyurduğu gibi, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen
Cahiliye üzere ölmüştür.'” Daha sonra şöyle yazar: “İtaat ve marifet
farz olunca, bunun gerçekleşmesi de farz olur.” (Taftazanî, 1422: 3/476)
Akaidü'n-Nesefî'de de halka imametin farz kılınmasının
rivayetlere dayandığına işaret eder ve şöyle yazar: “Bu, halka
rivayetlerle farz kılınmıştır. Nitekim Hz. Peygamber, ‘Kıble ehlinden
zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.' buyurur.”
(Taftazanî, (ty.): 232)
Ahmed b. Yahya Sananî (öl. 840) el-Bahrü'z-zehari'l-cami li-mezhebi'l-ulemai'l-emsar'da
şunları yazar: “Hz. Peygamber, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen
Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi ile zamanın daîsini tanımanın ve ona tam
manasıyla tabi olmanın farz oluşunu kastetmiştir.” (Sananî, (ty.):
16/110)
Molla Ali Karî Hanefî (öl. 1014) de şunları kaydeder: “Hz. Peygamber'in Müslim'in Sahih'inde
geçen ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' sözü,
‘Kim kendisine iktida edilmesi farz olanı ve yaşadığı zaman diliminde
kendisini hidayete götürecek olanı tanımazsa' anlamına gelir. Başka bir
yerde ise şöyle yazar: “Müslim'in rivayet ettiği ‘Zamanının imamını
tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' hadisi, Cahiliye ehlinin
şeriatının olmadığını gösterir.” (Karî, (ty.): 2/457)
Mişkatü'l-mesabih'e yazdığı şerhi Miratü'l-mefatih'te
ise “Boynunda biat olmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.” hadisini
naklettikten sonra şöyle yazar: “Bu mana (hadisin bu varyantı) şöhret
bulmamıştır; Sadeddin, Şerhu'l-akaid'inde hadisi, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' şeklinde rivayet etmiştir.” (Karî, 1422: 7/234)
Bursevî (öl. 1137), Ruhu'l-beyan adlı tefsirinde Neml
Suresi'nin 19'uncu ayetle ilgili olarak şöyle yazar: “Zamanın imamını
tanımak ve ona isteyerek bağlanmak gerekir. Nitekim Hz. Peygamber,
‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' buyurur.”
(Bursevî, 1410: 6/245)
Kunduzî (öl. 1294) de Yenabiü'l-mevedde'sinde şunları
kaydeder: “İsa b. es-Sırrî'nin senediyle naklolunan menkıbede şöyle
denir: Cafer es-Sadık'a sordum… Resullah şöyle buyurur: ‘Zamanının
imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.' dedi.” (Kunduzî, 1416:
1/351)
İmamü'l-Haremeyn Cüveynî (öl. 478) de bu hadisi nakletmiştir. Lumatü'l-edille fî kavaidi Ehlisünnet ve'l-cemaat kitabında
şöyle yazar: “Hilafetin ikamesi halka farzdır; Allah'a değil. Bu yüzden
Hz. Peygamber, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere
ölmüştür.' buyurur.” (Said Fude, (ty.): 12)
İbn Ebi'l-Hadid (öl. 656), İmam Ali'nin “Onları tanımadıkça cennet
girmek olmaz!” sözünü şerh ederken hadisi, “İmamı olmadan ölen Cahiliye
üzere ölmüştür.” şeklinde rivayet eder ve şöyle yazar: “Ashabımızın
tamamı bu hadisin sıhhatine kaildir. Bu sözü, İmamları tanımadıkça
cennete girmek olmaz!' şeklinde okumak gerekir.” (İbn Ebi'l-Hadid, 1385:
9/155) O, bu ifadesinde “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye
üzere ölmüştür” hadisini kavramsal olarak kabul etmiştir.
4. Hadisin Sadır Olduğunu Kabul Etmeyenler
Nasıruddin Albanî, İbn Teymiyye'yi izleyerek, hadisin “Zamanının
imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” lafzıyla sadır olduğunu
kesin bir dille inkâr etmiştir. Silsiletü'z-zaife'de şöyle
yazar: “Orijinali bu lafızlarla sadır olmamıştır. Nitekim Şeyh İbn
Teymiyye, ‘Vallahi Resûlullah böyle söylememiştir.' der.” (Albanî,
(ty.): 1/525, 5/87)
Bu ikisinden önce Eşarî (öl. 324) Makalatü'l-İslamiyyin'de, Şehristanî (öl. 548) el-Milel ve'n-Nihal'inde, Safedî (öl. 764) el-Vafi bi'l-vefeyat'ında imamı tanımanın farz olduğunu inancının belli bir fırkaya özgü bir inanç olduğunu belirtmişlerdir.
Eşarî şöyle yazar: “Rafıza imamların sayısında ihtilafa düşmüşlerdir…
Dört fırkaya ayrılmışlardır. İlk fırka, imamı tanımanın farz olduğuna
inanır. Onlara göre imamı tanımadan (imama cahil olarak) ölen Cahiliye
ölümüyle ölmüştür.” (Eşarî 1410: 1/49)
Şehristanî kitabının İsmailiyye ile ilgili bölümünde şunları yazar:
“Onların mezhebine göre zamanının imamını tanımadan ölen kimse Cahiliye
üzere ölmüş olur. Aynı şekilde (onlara göre) boynunda imamın biati
bulunmadan ölen de Cahiliye üzere ölmüştür.” (Şehristanî, (ty.): 1/56)
Safedî de İsmailiyye konusuna geldiğinde şöyle yazar: “Onların
mezhebince zamanının imamını tanımadan ölen kimse Cahiliye üzere
ölmüştür.” (Safedî, 1420: 3/205)
İbn Teymiyye Minhacü's-sünnet'inde şunları kaydeder: “Altıncı
söz şudur: Resûlullah, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen kimse Cahiliye
üzere ölmüştür.' buyurur. Ona şöyle denilir: Bu hadisi bu senetlerle kim
rivayet etmiştir? İsnadı nerededir? İsnad zinciri olmaksızın
Peygamber'in bu sözü söylediğini ispatlamak nasıl caiz olur? Hadis
ehlinin nazarında bu hadisin bu lafızlarla varid olduğu meçhuldür.” (İbn
Teymiyye, 1406: 1/110)
Sami Neşar ise şöyle yazar: “‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye
üzere ölmüştür' Şiî kaynaklı bir hadistir.” (Sami Neşar, (ty.): 2/226)
5. Diğer Fırkaların Kitaplarında Hadisin Farklı Varyantları
Önceki bölümlerde, İmamî-Şiî kaynakların dışında, diğer fırkaların kitaplarında “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür”
hadisinin farklı varyantlarının nakledildiğini ifade etmiştik. Bütün bu
nakiller göz önüne alındığında hadisin mütevatir olduğu iddia
edilebilir. Burada hadisin farklı varyantlarından örnekler nakledeceğiz:
“İmamı olmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.”
(İbn Davud, (ty.): 259; Ahmed b. Hanbel, (ty.): 4/96; Taberanî, (ty.):
19/388; Müttakî Hindî, 1409: 1/103) İmamî-Şiî kaynaklarda hadis bu
şekliyle de nakledilmiştir. (Berkî, 1330: 1/155; Müfid, 1414: 186)
“Bir kimse ölür de imamı olmazsa Cahiliye üzere ölmüş olur.” Hadisi bu lafızlarla, Abdullah b. Ömer'in Haccac'a biat etmesi hadisesinde naklolunmuştur. (İskafî, 1402: 24; Cahiz, 1374: 301)
“Bir kimse ölür de onun imamı bulunmazsa Cahiliye üzere ölmüş olur.” (Hilal, 1410: 1/81; İbn Habban, 1414: 10/343) Hadis, aynı ve benzer lafızlarla İmamî-Şiî kaynaklarda da rivayet edilmiştir.
“Bir kimse ölür de üzerinde imamın (biati) bulunmazsa Cahiliye üzere ölmüş olur.”
(İbn Ebi Asım, 1413: 489; Ebu Yala, 1412: 13/366; Taberanî, 1415: 706;
Heysemî, 1408: 5/225) Hadis, aynı ve benzer lafızlarla İmamî-Şiî
kaynaklarda da rivayet edilmiştir.
“Bir kimse ölür de üzerinde cami (cem edici) imam(ın biati) bulunmazsa Cahiliye üzere ölmüş olur.” (Dulabî, 1421: 2/635)
“Üzerinde cemaat imamı bulunmadan ölen kimsenin ölümü kuşkusuz Cahiliye ölümüdür.” (Hakim Nişaburî, (ty.): 1/75, 1/117; Müttakî Hindî, 1409: 1/207) Hadisin bir başka varyantı, “Üzerinde cemaat imamı bulunmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür” şeklindedir. (Nevevî, (ty.): 19/190)
“Üzerinde biat olmadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür.”
(İbn Sad, (ty.): 5/144; Taberanî, 1415: 1/79; Müttakî Hindî, 1409:
1/103) Bu hadis de Abdullah b. Ömer'in Haccac'a biat etmesi hadisesiyle
ilgilidir.
“Boynunda biat olmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” Müslim, (ty.) 6/22; Hamidî, 1423: 2/296; Beyhakî, (ty.): 8/156)
“Boynunda Müslümanların imamının biati bulunmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Zemahşerî, 1412: 5/169)
“Boynunda imamın biati olmadan geceleyin ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (İbn Hazm, (ty.): 1/45)
“İtaat altında bulunmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.”
(İbn Ebi Şeybe, 1409: 7/457; İbn Ebi Asım, 1413: 2/504; Tarsusî, 1393:
1/28) [Bu hadisin Arapça metninde “la” olumsuzluk eki bulunmaktadır.
Türkçe açısından aynı anlama gelen, ancak Arapça metninde “leyse”
olumsuz eki bulunan hadisin kaynakları: Bağevî, 1410: 1/330; Ahmed b.
Hanbel, (ty.): 3/446; Taberanî, 1417: 20/86)]
“Cemaat imamının itaati altında bulunmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (İbn Ebi Asım, 1413: 2/486; Taberanî, 1417: 2/86)
“Cemaat emirinin itaati altında bulunmadan sabahlayan kimseyi Allah kıyamet gününde Cahiliye ölümünden diriltir.” (Heysemî, 1408: 5/219)
“İtaat altında bulunmadan ölen kimse Cahiliye üzere ölmüştür.” (Taberanî, 1415: 7/287)
6. Mülahazalar
a) “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere
ölmüştür” hadisinin lafız bakımından mütevatir olduğu iddiası, hadisin
mazmun ve manada birlik göstermesine dayanır. Hadis bu lafızla İmamî-Şiî
olmayan âlimlerin kitaplarında nakledilmiş olsa da eldeki muteber hadis
kaynaklarında bulunamamıştır. (fakat aynı anlama gelen değişik
ifadeleri içeren pek çok rivayet mevcuttur; mesela “Boynunda imamın
biati olmadan ölen…” vs. gibi)
İhkakü'l-hakk'ın “İkaz ve İzahetu İştibah” başlıklı on dördüncü cildinde, hadisin doğrudan, vasıtasız olarak Müslim'in Sahih'inden nakledilemediği teessüfle bildirilmiş; hadisin Müslim'in Sahih'inden doğrudan iktibası Şeyh Muhyiddin Ebu Muhammed Abdülkadir b. Ebi'l-Vefa'nın (öl. 775) el-Cavehirü'l-madia'sına nispet edilmiştir.
Elbette müellif burada Molla Ali Karî Hanefî'nin (öl. 1014) el-Cevahirü'l-madia fî tabakati'l-Hanefiyye'ye
yazdığı hatimeyi kastetmiştir. Fakat Molla Ali'nin hatimedeki
ifadeleriyle “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür”
hadisinin mazmun bütünlüğünü kastetmesi mümkündür. Böyle düşünmemizi
sağlayan şey, Molla Ali'nin Mirkatü'l-mefatih'e yazdığı şerhi Mişkatü'l-mesabih'indeki ifadesidir. Metinde hadis Müslim'in Sahih'inden nakledilmiştir. Molla Ali hadisi şerh ederken şöyle yazar: “Bu mana (hadisin bu varyantı) şöhret bulmamıştır; Sad, Şerhu'l-akaid'inde hadisi, ‘Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür' şeklinde rivayet etmiştir.”
Molla Ali'nin bu ifadeleri onun hadisin mazmun ve manada birlik
gösterdiğine dair inancını kanıtlamaktadır. “Zamanının imamını tanımadan
ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisini doğrudan Müslim'in Sahih'ine nispet etmeden Sadeddin Taftazanî'ye nispet etmesi, onun hadisi Sahih'e nispet ettiği durumda hadisin mana birliğine olan inancının göstergesidir.
b) Yukarıdaki açıklama göz önüne alındığında, el-İmam Ali b. Ebi Tâlib kitabında öne sürülen hadisin Müslim'in Sahih'inden
hazfedilmiş veya tahrif edilmiş olabileceği ihtimali güçlü bir ihtimal
olarak görünmemektedir. Söz konusu kitabın müellifi, Molla Karî'den
alıntı yaptıktan sonra şöyle yazar: “Bu söz var olsa ve biz sözden
haberdar olsak bile bu sözü iddiamıza delil olarak kullanamayız.”
(Rahmanî, 1417: 565)
Müellif, hadisin “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” lafzıyla nakledilen varyantının Müslim'in Sahih'inde bulunmamasını, sadece hadisin Sahih'e
isnad edilerek nakledildiği muteber bir kaynağa ulaştığında hazf veya
tahrif ihtimalinden söz edebilir. Sırf Molla Ali vasıtasıyla hadisi Sahih'te bulamamak tahrif için yeterli delil sayılamaz.
c) İbn Teymiyye'nin Allah'a yemin ederek “Zamanının
imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere ölmüştür” hadisinin sadır
olmadığını iddia etmesi sadece onun Ehlibeyt düşmanlığının
göstergesidir; ilmî bir cevap gerektiren ilmî bir iddia değildir. Çünkü
“Vallahi Resûlullah böyle bir şey söylememiştir” sözü sadece Hz.
Peygamber'e yoruma açık olmaksızın açıkça küfür veya batıl bir söz
nispet edildiğinde kullanılabilir.
İbn Teymiyye'nin Ehlibeyt düşmanlığı aşikâr bir durumdur. Nitekim Lisanü'l-mizan'ın müellifi bu hususta şöyle yazar:
“İbnu'l-Mutahhar'ın kullandığı hadisleri reddetme konusunda
onu çok gayretli gördüm. Mevzu hadisler konusunda bile böyle
gayretkeşti. Fakat ulemanın hadis tasnifini göz önüne almadan reddetmede
ileri gitti. Sadrında olana iktifa edecek kadar ezberde güçlü değildi.
Zaten insan unutkandır. Rafızîlerin kelamını (iddialarını) tahkir etmede
çok ileri gitti. Bu, Hz. Ali'nin küçümsenmesiyle sonuçlanacak bir
durumu ortaya çıkardı.” (İbn Hacer Askalanî, 1390: 6/319)
Üstelik Selefiye'nin son dönem imamlarından olan ve İbn Teymiyye'nin düşüncelerini yayan Nasırüddin Albanî, Silsiletü sahiha'da “O benden sonraki bütün müminlerin velisidir.” hadisiyle ilgili olarak şöyle yazar: “Şeyhülislâm
İbn Teymiyye'nin bu hadisi inkâra cüret etmesi ve Minhacü's-sünnet'inde
hadisi tekzip etmesi hakikaten çok tuhaf şey!” Daha sonra rey ile
tefsiri ve İbn Teymiyye'nin yorumunu kabul ederek şöyle yazar: “Hadisi
ne açıdan tekzip ettiğini anlamış değilim! Görünen o ki tekzibin sebebi,
Şia'yı inkârındaki abartısıdır.” (Albanî, (ty.): 5/260)
d) Hadisin Şiî kaynaklı ve belli bir fırkaya özgü
olduğu iddiası yukarıdaki incelemeden sonra kabul edilebilir bir iddia
değildir. Zira hadisi “Zamanının imamını tanımadan ölen Cahiliye üzere
ölmüştür” lafzıyla nakleden İmamî-Şiî olmayan ulemanın büyükleri ya
hadisi muteber bir kaynakta gördüklerini ya da muhteva ve mazmun
açısından hadisin diğer hadislerle bütünlük gösterdiğini söylemişlerdir.
Kaynaklar
Ahmed b. Hanbel, Ebu Abdullah Şeybanî, (ty.), Müsned, Beyrut
Albanî, Nasırüddin, (ty.), es-Silsiletü'z-zaife, Riyad
Amilî, Ali b. Yusuf, 1384, es-Sıratü'l-müstakim ila müstahkiü't-takdim, neşr: Muhammed Bakır Mahmudî, (yy.)
Bağavî, Abdullah b. Muhammed, 1417, Müsnedu İbnü'l-Cad, neşr: Amir Ahmed Haydar, Beyrut
Bahranî, Yusuf, 1363, el-Hadaikü'l-nadire, Kum
Berkî, Ahmed b. Halid, 1370, el-Mehasin, neşr: Seyyid Celaleddin Muhaddis, Tahran
Beyhakî, Ebu Bekir Ahmed b. Hüseyin b. Ali, (ty.), es-Sünenü'l-kübra, Beyrut
Bursevî, İsmail Hakkı, 1410, Tefsiru ruhi'l-beyan, Beyrut
Burucerdî, Hacı Aga Hüseyin, 1399, Camiu ehadisi'ş-Şia, Kum
Cahiz, Ebi Osman Amr b. Bahr, 1374, el-Osmaniyye, neşr: Abdüsselam Muhammed Harun, Mısır
Dulabî, Muhammed b. Ahmed, 1421, el-Küney ve'l-esma, neşr: Ebu Kuteybe el-Faryanî, Beyrut
Ebu Davud Tayalisî, Süleyman, (ty.), Müsned, Beyrut
Ebu Yala, Ahmed b. Ali b. Müsenna, 1412, Müsned, neşr: Hüseyin Selim Esed, Dımaşk
Erdebilî, Ahmed b. Muhammed, 1414, Mecmau'l-fevaid ve'l-burhan fi şerhi irşadü'l-ezhan, Kum
Erdebilî, Ahmed b. Muhammed, 1417, el-Haşiye ala'l-ilahiyati'l-şerhu'l-cedid li-Kuşçi, neşr: Ahmed Abidî, Kum
es-Sudî, Abdurrahman Muhammed b. Hamza, (ty.), Dürerü'l-ehadisi'n-Nebeviyye bi'l-esatidi'l-Yahyaviyye, neşr: Halid Muhammed, Sana
Eşarî, Ebu'l-Hasan, Makalatü'l-İslamiyyin ve ihtilafu'l-musallin, neşr: Helmut Ritter, Beyrut
Fakih İmanî, Mehdî, 1412, Şinaht-i İmam ya Razha-yi ez Merg-i Cahilî, Kum
Hakim Nişaburî, Ebi Abdullah, (ty.), el-Müstedrek ala's-Sahiheyn, neşr: Yusuf Abdurrahman el-Maraşî, Beyrut
Hamidî, Muhammed b. Fütuh, 1423, el-Cem beyne's-Sahiheyn, Beyrut
Himyerî, Abdullah b. Cafer, 1413, Kurbu'l-esnad, Kum
Harranî, İbn Şube, 1404, Tuhafu'l-ukul an Âli'r-Resul, neşr: Ali Ekber Gaffarî, Kum
Heysemî, Nureddin Ali b. Ebi Bekr, 1411, Mecmau'z-zevaid, Dımaşk
Hilal, Ahmed b. Harun, 1410, Kitabü's-sünne, Riyad
Hilalî, Süleym b. Kays, (ty.), Kitabü's-Süleym, neşr: Muhammed Bakır Ensarî Zencanî, (yy.)
İbn Batrik, Yahya b. Hasan Esedî, 1407, Umdetü uyuni sihahi'l-ahbar fi menakibi imamü'l-ebrar, Kum
İbn Ebi Asım, Ebi Bekr Amr, 1413, Kitabü's-sünne, neşr: Nasırüddin Albanî, Beyrut
İbn Ebi Şeybe Kufî, İbrahim b. Osman, 1409, el-Musannef, neşr: Said el-Leham, Beyrut
İbn Habban, Muhammed b. Ahmed Ebu Hatim et-Temimî, 1414, Sihahu İbn Habban, neşr: Şuayb Ernot, Beyrut
İbn Hacer Askalanî, Ahmed b. Ali, 1390, Lisanü'l-mizan, Beyrut
İbn Hazm, Ali b. Ahmed, (ty.), el-Muhalla, Beyrut
İbn Sad, Muhammed, (ty.), Tabakatü'l-kübra, Beyrut
İbn Şadan, Fazl, 1363, el-İzah, neşr: Seyyid Celeddin Muhaddis, Tahran
İbn Teymiyye, Ahmed b. Abdülhalim, 1406, Minhacü's-sünneti'n-Nebeviyye, neşr: Muhammed Reşad Salim, (y.y.)
İbn Ukde Kufî, Ebu'l-Abbas, (ty.), Fezailu Emiri'l-müminin, haz. Abdürrezzak Muhammed Hüseynî
İskafî, Ebu Cafer, 1402, el-Miyar ve'l-muvazene fî fezaili'l-İmam Emiri'l-müminin Ali b. Ebi Tâlib, neşr: Mahmudî
Karî Hanefî, Molla Ali, (ty.), Hatimetü'l-cevahirü'l-madia fî tabakati'l-Halnefiyye, Keraçi
Karî Hanefî, Molla Ali, 1422, Mirkatü'l-mefatih Şerhu Mişatü'l-mesabih, neşr: Cemal Aytanî, Beyrut
Kaşifülgita, Cafer, (ty.), Keşfü'l-gita an mübhemati şeriatu'l-garra, Isfahan
Keracekî, Ebü'l-Fütuh, 1369, Kenzü'l-fevaid, Kum
Kuleynî, Muhammed b. Yakub, 1388, Usulu Kâfi, neşr: Ali Ekber Gaffarî, Tahran
Kunduzî, Süleyman b. İbrahim, 1416, Yenabiü'l-mevedde, neşr: Ali Cemal, Tahran
Mağribî, Numan b. Muhammed, 1383, Deaimü'l-İslâm, neşr: Asıf Ali Asgar, Kahire
Mahuzî, Süleyman b. Alim, 1417, el-Erbaun hadisen fî isbati imamet Emiri'l-müminin, neşr: Seyyid Mehdî Recaî, Kum
Meclisî, Muhammed Bakır, 1403, Biharü'l-envar, Beyrut
Meclisî, Muhammed Bakır, 1421, Miratü'l-ukul fî şerhi ahbaru'r-Resul, neşr: Seyyid Haşim Resulî Mahallatî, Tahran
Müfid, Muhammed b. Numan (a), 1414, el-İhtisas, neşr: Ali Ekber Gaffarî, Beyrut
Müfid, Muhammed b. Numan (b), 1414, el-Efsah fî imameti'l-Emiri'l-müminin, neşr: komisyon, Kum
Müfid, Muhammed b. Numan (c), 1414, Resail fî'l-gaybet, neşr: Ala Âl-i Cafer, Beyrut
Müfid, Muhammed b. Numan (d), 1414, el-Fusulu'l-mutara, neşr: Seyyid Ali Şerifî, Beyrut
Müslim Nişaburî, İbn el-Hasan Müslim b. Haccac, (t.y) Sahih, Beyrut
Müttakî Hindî, Ali, 1409, Kenzü'l-imal fî süneni'l-akval ve'l-efal, Beyrut
Nevevî, Muhyiddin, (ty.), el-Mecmu, Beyrut
Numanî, Muhammed b. İbrahim, 1422, Kitabü'l-gaybet, neşr: Faris Hasun, Kum
Rahmanî, Ahmed, 1417, el-İmam Ali b. Ebi Tâlib, Tahran
Ravendî, Kutbeddin, 1409, el-Haraic ve'l-ceraih, neşr: Seyyid Muhammed Bakır Ebtehî, Kum
Razî, Fahreddin, el-Mesailu'l-hamsun fi usuli'd-din, neşr: Ahmed Hicazî es-Saka, Kahire
Saduk, Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babeveyh, 1404, Uyunu ahbari'r-Rıza, neşr: Şeyh Hüseyin Alemî, Beyrut
Saduk, Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babeveyh, 1405, Kemalü'd-din ve tamamü'n-nimet, neşr: Ali Ekber Gaffarî, Kum
Saduk, Muhammed b. Ali b. Hüseyin b. Babeveyh, 1414, el-Hidaye, neşr: komisyon, Kum
Safedî, Salahüddin Halil, 1420, el-Vafi bi'l-vefeyat, neşr: Ahmed el-Ernut, Beyrut
Saffar, Muhammed b. Hasan b. Furuh, 1404, Basairü'd-derecat, neşr: Mirza Muhsin Kuçebağî, Tahran
Safî, Lütfullah, 1397, Emanü'l-ümmet mine'l-ihtilaf, Kum
Said Fude, (ty.), el-Lemeat fî akaid tavzih li-kitabi lemau'l-edille fî akaidi'l-milleti'l-İmamu'l-haremeyn Cüveynî, (y.y)
Sami Neşar, Ali, (ty.), Neşetü'l-fikri'l-felsefî fi'l-İslâm, Kahire
Sananî, Ahmed b. Yahya el-Murtaza, (ty.), el-Bahru'z-zehar el-camiu'l-ulemai'l-emsar, Sana
Seyyid b. Tavus, Ali b. Musa b. Cafer, 1415, İkbalü'l-amal, neşr: Cevad Kayyumî, Kum
Seyyid b. Tavus, Ali b. Musa b. Cafer, 1416, el-Melahim ve'l-fiten, neşr: komisyon, Isfahan
Şehid-i Sanî, Zeynüddin b. Ahmed Amilî, 1409, Hakaikü'l-iman, neşr: Seyyid Mehdî Recaî, Kum
Şehristanî, Muhammed b. Abdülkerim, el-Milel ve'n-nihal, Beyrut
Şeyh Bahaî, Muhammed b. el-Hüseyin, 1422, el-Erbaune hadisen, Kum
Taberanî, 1415, el-Mucemü'l-evsat, neşr: Tarık b. Avazullah-Abdülhüseyin b. İbrahim, Kahire
Taberanî, Süleyman b. Ahmed, 1417, el-Mucemü'l-kebir, neşr: Abdülmecid Selefî, Kahire
Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir b. Rüstem, 1413, Delailü'l-imamet, neşr: komisyon, Kum
Taftazanî, Sadüddin, (ty.), Şerhu akaidü'n-Nesefiye, neşr: Adfan Derviş, Beyrut
Taftazanî, Sadüddin, 1422, Şerhu makasid, talik: İbrahim Şemseddin, Beyrut
Tarsusî, Muhammed b. İbrahim, 1393, Müsnedü Abdullah b. Ömer, Beyrut
Tusî, Muhammed b. el-Hasan, 1400, el-İktisadu'l-hadi ila tariki'l-irşad, neşr: komisyon, Tahran
Tusterî, Kadı Nurullah, 1367, es-Savarimu'l-muhrika fî cevabi's-savaiku'l-muhrika, neşr: Seyyid Celaleddin Muhaddis, Tahran
Zemahşerî, Ebu'l-Kasım Mahmud b. Amr, 1412, Rebiü'l-ebrar ve nususu'l-ahyar, neşr: Abdülemir el-Mehna, Beyrut
çev: Ertuğrul Ertekin
Bu yazı ilk defa, 17 Şubat 2014 tarihinde www.medyasafak.net sitesinde, burada yayınlanmıştır.
Etiketler
Şiîlik Araştırmaları Kitaplar
Hz. Ali
Hz. Hüseyin
İslam Sanatı
Şia tarihi
İslam Edebiyatı
Şiî Ulema
Ehl-i Beyt
Gadir-i Hum
hac
İslam tarihi
Şiî taklid mercileri
Kâbe
Şiîlik Araştırmaları makaleler
Hz. Ali Cenknameleri
Şiî Literatürü Hadis
Şiîlik Araştırmaları Sempozyum
Bektaşîlik
Kerbelâ
Şiîlik Araştırmaları Konferans
Hz. Muhammed
Kaçarlar
havername
Zeydîlik
İsmailîlik
Şiî Fırkalar
Şiî Literatürü Tefsir
Büveyhîler
Hz. Fatıma
Siyer
menakıbname
Şiîlik Araştırmaları Doktora Tezi
Şiîlik Araştırmaları Paneller
Fatımîler
Hz. Ali Portreleri
Kerbelâ Mersiyeleri
ravzahânî
Şiî Literatürü Kelam
Şiîlik Araştırmaları Batılı Araştırmacılar
Şiîlik Araştırmaları Dergiler
Şiîlik Araştırmaları Seminerler
Şiîlik Araştırmaları Türkiyeli Araştırmacılar
Afşarlar
Ahîlik
Hz. Hatice
İmam Ali er-Rıza
İmam Musa el-Kâzım
İmam Zeynelabidin
İslam Felsefesi
Şiî Literatürü Mesur Dualar
Şiîlik Araştırmaları Araştırma Merkezleri
Şiîlik Araştırmaları İranlı Araştırmacılar