28 Eylül 2014 Pazar

Ehl-i Beyt'in Şanında Varid Olan Hadisler: Sefine Hadisi

950 yıl süren tebliğ ve irşad çalışmalarından sonra Hz. Nuh’un (as) ümmetinden, yalnızca ona tabi olanlar Allah’ın emriyle kavimlerini helak edecek tufandan kendilerini kurtaracak gemiye binebilmiş ve kurtulmuştur. Kur’ân’da (Hûd, 36-44) Hz. Nuh’un kıssası şöyle anlatılır: 

“Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme. Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!

“Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: ‘Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz! Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.’

“Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki: ‘(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!’ Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti. (Nuh) dedi ki: ‘Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.’ Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. (…) (Nihayet) ‘Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!’ denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cudi (dağının) üzerine yerleşti. Ve: ‘O zalimler topluluğunun canı cehenneme!’ denildi.”
 
Hz. Muhammed (s) de vefatından önce, kendisinden sonra İslâm dünyasını kasıp kavuracak siyasî ve itikadî tufanı öngörmüş ve ümmetine, Ehl-i Beyti’ni bir kurtuluş gemisi olarak tanıtmış; farklı zaman ve mekânlarda hatırlatmalarda bulunarak ümmetini defalarca uyarmıştı:

Benim Ehl-i Beytim Nuh’un gemisine benzer; o gemiye binen kurtulur, uzak duran helak olur![1]
 
Hz. Peygamber’in Ehl-i Beyti’ni Hz. Nuh’un, Allah’ın azabını hak eden kavminin içerisinden kendisine tabi olanları kurtarmak için yaptığı gemiye benzettiği bu hadis, Sefine/Gemi Hadisi adıyla ünlenmiştir. Şiî ve Sünnî hadis mecmualarında çokça rivayet edilen Sefine Hadisi’nin metninde küçük farklılıklar görülür. Hadisin metninde ortaya çıkan bu farklılıkların nedeni, Hz. Peygamber’in bu sözünü birçok kez tekrarlamış olmasıdır.

Hadis metninin giriş cümlesi iki farklı şekilde rivayet edilmiştir:
a) “Kuşkusuz ümmetim içinde Ehl-i Beytim Nuh’un gemisine benzer(…)”[2] 
b) “Aranızda benim Ehl-i Beytim Nuh’un gemisine benzer(…)”[3] 

Hadis metninin son cümlesi ise dört farklı şekilde rivayet edilmiştir:
a) “(…) Gemiye binen selamete erer, uzak duran boğulur.”[4] 
b) “(…) Gemiye dâhil olan kurtulur, uzak duran boğulur.”[5] 
c) “(…) Gemiye binen kurtulur, uzak duran helak olur.”[6] 
d) “(…) Gemiye binen kurtulur, uzak duran kendini ateşte bulur.”[7] 

Ehl-i Beyt’in masumiyetini, Ehl-i Beyt’in hüccet oluşunu, Ehl-i Beyt’in imamet ve hilafetteki hakkaniyetini, Ehl-i Beyt’in öğretilerinin Sünnet’e uygun olduğunu, her zamanda ve her mekânda Ehl-i Beyt’in insanların en faziletlisi olduğunu, Ehl-i Beyt’e itaat etmenin farz olduğunu, Ehl-i Beyt’e tevessülün meşruiyetini, Ehl-i Beyt’e muhabbet beslemenin farz olduğunu bildiren Sefine Hadisi, dipnotlarda kimi örnekleri zikredilen, onlarca Şiî ve Sünnî hadis mecmuasında rivayet edilmiştir.

Şiî Gemisi
Firdevsî, Şahname
Tebriz, Mayıs-Haziran 1536
Firdevsî’nin (öl. 411/1020) Şahname’sinin Şah Tahmasb (öl. 984/1526) için hazırlanan resimli yazma nüshalarında, eserin adeta Sefine Hadisi'ni şerh eden başlangıç beyitlerinden yola çıkılarak, sanki Sefine Hadisi resme dökülmüştür. Batılı araştırmacıların Şiî Gemisi adını verdiği bu minyatürün üzerinde görülen beyitlerin çevirisi şöyledir:

Nebi’nin Ehl-i Beyti’nin bendesiyim ben,
Vasi’nin ayak tozuna yüz sürenim ben. 
Hakîm bu dünyayı bir derya gibi yarattı;
Sert rüzgârların etkisiyle dalgaların coşup yükseldiği.
Derya üzerinde yetmiş gemi var etti;
Her birinin yelkenleri açık.
Bir gemi var, sanırsın düğün alayı,
Horoz gözü gibi süslü, donanımlı.
Muhammed o geminin içinde, yanında Ali,
Yani Nebi’nin ve Veli’nin Ehl-i Beyti.
Deryanın ortasında etrafa bakınan akıllı adam,
Uçsuz bucaksız deryada karanın görünmediğini,
Dalgaların yükseleceğini ve
Kimsenin boğulmaktan kurtulamayacağını anlayınca,
İçinden, Nebi ve Vasi’nin yanında olunca,
Boğulacak olsam da iki vefalı dost,
Elimden tutar,
Onlar, (İslâm) sancağın(ın) serdarıdırlar,
Onlar, (cennetteki) şarap ve bal ırmaklarının,
Süt nehrinin ve âb-ı hayatın sahibidirler, dedi.
Öbür dünyaya inancın var ise,
Nebi’nin ve Ali’nin yanında yer al!
Şayet bu düşünce hoşuna gitmezse; bu, benim düşüncemdir,
Benim dinim ve yolum böyledir.
Ben böyle doğdum, böyle yaşarım.
Bil ki ben, Haydar’ın ayak tozuyum.

Şiî Gemisi
Firdevsî, Şahname
Mirza Ali
Tebriz, 1530-1535
Metropolitan Sanat Müzesi
Firdevsî, bu beyitlerinde, dünyayı fırtınalı bir deryaya, yetmiş gemi sözüyle işaret ettiği İslâm mezheplerini ve fırkalarını da bu derya üzerinde yol alan gemilere benzetmiştir. Sağ salim karaya varacak olan yalnızca Hz. Muhammed’in (s), Hz. Ali’nin ve dolayısıyla Ehl-i Beyt’in içinde bulunduğu gemidir.

Ertuğrul Ertekin

kaynak: Gulamrıza Rızayî, “Pejuheşî der Hadis-i Sefine”, Kelam-i İslâm, Sayı: 84, 1391, s. 95-128.
[1] Ebû Abdullah İbnü'l-Beyyi Muhammed Hakim Nişaburî, el-Müstedrek ale’s-Sahihayn, neşr: Mustafa Abdülkadir Ata, Beyrut 1990, c. 2, s. 373. 
[2] Muhammed b. Selame el-Kuzaî, Müsnedü’ş-Şihab, neşr: Hamdi b. Abdülmecid, Beyrut 1407, c. 2, s. 275. 
[3] Süleyman b. Ahmed et-Taberanî, Mucemü’s-sagir, neşr: Muhammed Şekur, Beyrut 1405, c. 2, s. 322; Muhammed b. el-Hasan es-Saffar el-Kummî, Besairü’d-derecat, neşr: Mirza Muhsin Kuçebağî, Tahran 1404, s. 317. 
[4] Ali b. Ebi Bekr el-Heysemî, Keşfü’l-estar ani’z-zevaidi’l-Bezzaz, neşr: Habib er-Rahman, Beyrut 1414, c. 9, s. 168. 
[5] Ahmed b. Ali et-Tabersî, el-İhticac, neşr: Muhammed Bakır Horasan, (y.y) 1386, c. 1, s. 407; Allame Meclisî, Biharu’l-envar, Beyrut 1403, c. 44, s. 86. 
[6] Alauddin Ali b. Abdülmelik b. Kadı Han Müttakî el-Hindî, Kenzü’l-ummal fi süneni’l-akval ve’l-efal, (y.y) 1998, c. 12, s. 98; Zeynüddin el-Münavî, Feyzü'l-kadir şerhi'l-Camii's-sagir, neşr: Muhammed Abdurrauf, Mısır 1356, c. 2, s. 658; Razî Hazzaz el-Kummî, Kifayetü’l-eser fi’n-nassi ale’l-eimmeti’l-isnaaşer, Seyyid Abdüllatif Hüseynî, Kum 1401, s. 38. 
[7] Ebu Cafer Şeyh Saduk Muhammed b. Ali b. Hüseyin İbn Babeveyh, Uyunu ahbari’r-Rıza, neşr: Hüseyin el-Alemî, Beyrut 1404, c. 1, s. 30; Davud b. Süleyman el-Gazi, Müsnedü’r-Rıza, Hüseynî Celalî, Beyrut 1418, s. 146.