Kumeyl b. Ziyad'ın Hz. Ali'den (a.s) rivayet ettiği hadistir. “el-Kulubu’l-ev’iyye (Bu kalpler kaptır.)” cümlesiyle
başlayan bu hadisin konusu hakikî dinî bilginin faziletleridir. Metni uzundur.
Metninde göze çarpan küçük farklılıklarla birlikte çok sayıda Şiî ve Sünnî
kaynakta nakledilmiştir (örneğin bkz. Tuhefu’l-ukul; Nehcü’l-belağa/hikmetli
söz:147; Hilyetü’l-evliya).
Şiîlerin bu hadise özel bir teveccüh göstermelerinin
nedeni metninde geçen “Yeryüzü hiçbir zaman Allah’ın hüccetinden boş kalmaz;
onlar hakikî ilmin taşıyıcıları ve Allah’ın yeryüzündeki temsilcileridir.”
cümlesidir. (hadisten yapılan bu alıntının çevirisinde Farsça çeviriye sadık
kalındı.) Hadisin Şiîlerce istinsah edilen yazma nüshalarının çoğunluğunda,
Sünnîlerce istinsah edilenlerinse birçoğunda bu cümlenin devamında şu cümle yer
alır: “Hakikatin taşıyıcıları ister açık ve meşhur olarak, ister gizli ve
bilinmeyen bir şekilde…”*
Kumeyl'in Hadisinin metni
Kumeyl'in Hadisinin metni
Kumeyl b. Ziyad en-Nahaî’ye söylediği bir söz
Kumeyl b. Ziyad şöyle der: Müminlerin Emiri Ali b. Ebi
Tâlib (a.s) elimden tutup beni mezarlığa götürdü. Çöle çıkınca, derin nefes
aldı; sonra şöyle dedi:
Ey Kumeyl! Bu kalpler kaptır. Onların en hayırlısı en iyi
muhafaza edindir. Sana söylediklerimi ezberle!
İnsanlar üç çeşittir. Rabbanî bir âlim; kurtuluş yolunda öğrenen;
her bağıranın peşinden giden, her rüzgârla eğilen, ilim nuruyla aydınlanmayan
ve sağlam temele sığınmayan ayaktakımı yığını.
Ey Kumeyl! İlim maldan daha hayırlıdır. İlim, seni korur;
sen ise malı korursun. Malı harcama azaltır; ilmi ise infâk artırır. Malın
zevaliyle onun faydası da yok olur.
Ey Kumeyl! İlmin bilinmesi itaat edilecek bir dindir.
İnsan onunla, hayatında itaati ve vefatından sonra güzel mükâfatı kazanır. İlim
hâkim, mal ise kendisine mahkûm olunandır.
Ey Kumeyl! Malların hazinedarları hayattayken helâk
olurlar. Âlimler ise, zaman (dünya) var oldukça bakidirler. Kendileri kayıp
olsa da benzerleri kalplerde mevcuttur. (Göğsüne işaret ederek) Onu
taşıyanları bulabilsem, işte çok büyük miktarda ilim buradadır. Bilakis ilim
için kendisine güvenilmeyen bir çabuk anlayan, dini dünya için kullanan,
Allah’ın nimetleriyle kullarına, hüccetleriyle dostlarına üstün geleni; ya da
hakkı taşıyanlara uyan, ancak o meyilde bir basireti olmayan, şüpheden ilk
rahatsızlık sebebiyle kalbinde kuşku çıkanı buldum. Bilmiş ol ki, ne bu ne de
şu! Ya da lezzet düşkünü, şehvetinin sözünü dinleyen veya (malı) toplamaya ve
saklamaya tutkun… İkisi de hiçbir konuda dini koruyanlardan değildir. Onlara en
çok benzeyen, otlayan develerdir. İlim, taşıyanlarının ölümüyle böyle ölür.
Allahım, evet! Yeryüzü, ister açık ve meşhur olarak,
ister gizli ve bilinmeyen bir şekilde Allah’ın hüccetlerinin ve apaçık
delillerinin iptal olmaması için, Allah için bir hücceti ayakta tutandan boş
kalmaz. Kaç kişiler? Neredeler? Allah’a yemin olsun ki, onlar sayıca en az
olanlar, Allah katında en büyük değere sahip olanlardır. Onu denk olanlara emanet
edinceye ve benzerlerinin kalplerine ekinceye kadar korur. İlim, onlarla
basiretin hakikatine hücum eder. Onlar, yakîn ruhla temasta bulundular; bolluk
içinde yaşayanların zor bulduklarını kolay buldular. Cahillerin
tiksindikleriyle samimi oldular. Ruhları en yüksek yere asılı bedenlerle, dünya
ile arkadaş oldular. Bunlar, Allah’ın yeryüzündeki halifeleri ve dinine
çağıranlardır. Ah, ah! Onları görmeyi ne kadar arzuluyorum. İstiyorsan git ey
Kumeyl!**
Ertuğrul Ertekin
________________
*bkz. Hossein Modarressi, Tradition and Survival: A
Bibliographical Survey of Early Shi’ite Literature, c. 1, s. 77-78 (Farsça
tercümesi: Miras-ı Mektub-i Şia, çev. Seyyid Ali Kıraî-Resul Caferiyan, c. 1,
s. 119-120).
** bkz. Hz. Ali, Nehcü’l-belağa, çev. Ahmed Demircan, İstanbul 2007, s. 355-356. Ayrıca bkz. Hasan b. Ali el-Harranî, Tuhefu’l-ukul, çev. Fahrettin Altan, İstanbul 1996, s. 321-323. Hadisin, Ebu Nuaym Isfahanî'nin Hilyetü'l-evliya'da naklettiği versiyonunu buradan okuyabilirsiniz.
** bkz. Hz. Ali, Nehcü’l-belağa, çev. Ahmed Demircan, İstanbul 2007, s. 355-356. Ayrıca bkz. Hasan b. Ali el-Harranî, Tuhefu’l-ukul, çev. Fahrettin Altan, İstanbul 1996, s. 321-323. Hadisin, Ebu Nuaym Isfahanî'nin Hilyetü'l-evliya'da naklettiği versiyonunu buradan okuyabilirsiniz.