19 Eylül 2014 Cuma

Dastan-ı Maktel-i Hüseyin'in Muhtevası


Dastan-ı Maktel-i Hüseyin'in ilk yaprağı
Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Kemânkeş Emir Efendi, nr. 508


Şâzî'ye ve Yusuf-i Meddâh'a nispet edilen (daha önce burada bu konuya değinmiştik) Dastan-ı Maktel-i Hüseyin on meclisten oluşur. Meclis başlıkları ve yan başlıklarının tamamı Farsçadır. Maktelinde sık sık Ebû Mihnef’in adını ansa da, Irene Melikoff, müellifin Ebu Mihnef’in Maktelü’l-Hüseyin’ini görmediğini, sadece ondan duyduklarını naklettiği kanaatindedir. Zira o, Ebu Mihnef’in adını da yanlış yazmıştır.[1] Eser romansı ve mucizevî anlatımları içerse de tarihî gerçekleri içermektedir. Dâstân-ı Maktel-i Hüseyin’in muhtevası kısaca şöyledir:[2] 

Birinci meclis dua ile başlar. Kader üzerine bir girişten sonra olayların başlangıcı özetlenir. Yezid henüz halîfe olmamış, Şam’da vâlilik yapmaktadır. İmam Hüseyin ailesiyle Mekke’dedir. Hz. Peygamber’in öğüdüne uyarak Yezide karşı kılıç çekmeyecektir. Bu sırada Kufe’de yetmiş iki Hüseyin taraftarı Hânî b. Urve’nin evinde toplanır ve İmam Hüseyin’e Kufe’ye gelmesi için mektup yazarlar. Abdullah b. Abbâs’ın öğüdüne karşın İmam, Kufe’ye doğru hareket etmek ister. Bunun üzerine Abdullah, İmam’dan bir haberci gönderip Kufe’deki durum hakkında bilgi toplamasını ister. İmam bu iş için Müslim b. Akîl’i seçer. Müslim, iki oğlu Muhammed ve İbrâhîm ile yola çıkar. Müslim, Kufe’den bir mektup yazarak otuz bin kişilik büyük bir ordunun yetmiş iki komutanın gözetiminde kendisini beklediklerini bildirir. Bu haber üzerine İmam gitmek isteyince Abdullah yine onu uyarır. İmam Abdullah’a kararlı olduğunu ve kaderiyle karşılaşmaya hazır olduğunu söyler. Hikâyenin bu kısmında müellif bir hadisi hatırlatır. Bu hadîse göre Cebrâîl bir gün gökten iner ve Hz. Peygamber’e bir avuç toprak vererek toprağın cennet toprağı olduğunu söyler. Toprak kan rengine dönünce İmam Hüseyin’in kaderi belli olacaktır. Hz. Peygamber toprağı Hz. Hadîce’ye verir ve torunu toprağı istediği zaman ona vermesini söyler. İmam da toprağı Hz. Hadîce’den ister. Toprağı eline aldığında onun kan rengine dönüştüğünü görür ve artık vaktin geldiğini anlar.

Bunun üzerine kervan yola koyulur. Abdullah b. Abbâs da kervana katılır. İmam ilk molada Abdullah’dan dönmesini ister. Abdullah dönmeyerek kaderine ortak olmak istediğini söyler. İmam’ın ısrarı üzerine döner. Bu esnâda Kufe vâlisi Numan, Müslim’in Kufe’de olduğunu öğrenir ve Yezid’e haber verir. Yezid, Numan’ın yerine Basra vâlisi Ubeydullah b. Ziyâd’ı on sekiz bin kişilik bir orduyla Kufe’ye gönderir. Ubeydullah Kufe’ye İmam Hüseyin kılığında girer. İmam’ın taraftarlarını tutsak eder. Tutsaklar arasında daha sonra İmam’ın intikâmını almak için kıyam edecek olan Sekafî de vardır. [K, vr: 1b-12a; M, vr: 1b-9a]

İkinci mecliste Müslim b. Akîl ve iki küçük oğlunun ölümleri anlatılır. Müellif, Kerbelâ faciasını bütün yoğunluğu ile dinleyicilere yaşatmak amacıyla olsa gerek korkunç bir atmosfer yaratmayı dener. Mélikoff’a göre müellif, burada sanat açısından bir hataya düşmüştür; Müslim’in oğullarının müthiş ölümlerini çok fazla ön plâna çıkararak, Kerbelâ faciasının dramatik yoğunluğuna gölge düşürmüştür. Müslim’in Hânî’nin evinde saklandığı  öğrenilir. Bunun üzerine Hânî’nin evinden çıkan Müslim saklanmak için geceleyin sokaklarda dolaşırken tanınarak kısa bir çatışma sonunda öldürülür. Ölmeden az önce bir kadından su ister. Kadının getirdiği testiden su içemeden arkasından aldığı darbe ile ölür. Müslim de, Hüseyin ve taraftarları gibi susuz şehid olmuştur. Daha sonra su veren kadın taşlanarak öldürüldüğü gibi evinde kaldığı Hânî de öldürülür. Müslim’in iki oğlu da başları kesilerek öldürülmüştür. İki çocuğun kesik başlarının Kur’ân okuması üzerine Ubeydullah dehşete kapılır, onları öldüren katili öldürtüp cesedini Fırat’a attırır, nehir bu lânetli adamı kabul etmeyip dışarı fırlatır. Onu gömmek istediklerinde ise bu defa toprak onu kabul etmez. Onlar da yakarak cesetten kurtulurlar. [K, vr: 12a-20a; M, vr: 9a-17b]

Üçüncü meclisin konusu İmam’ın Mekke’den Kerbelâ’ya yolculuğudur. İmam, Kasidiye’de Müslim’in ve Hânî’nin öldürüldüğünü, Muhtâr’ın tutuklandığını öğrenir. Bu sırada Ubeydullah, Hürr b. Yezid komutasında on iki bin kişilik bir ordu gönderir ve Hürr’e İmam’ı yolda yakalaması söyler. Ancak Hürr, İmam’a katılır. Sonunda İmam Kerbelâ’ya varır. Yerden bir avuç toprak alır ve burasının kendisine haber verilen yer olduğunu anlar. Çadırları kurmalarını buyurur. Diğer tarafta Ubeydullah, Sa’d-ı Vakkâs’ın oğlu Ömer’i’ı çağırır. Ona çeşitli ödüllerle Rey Valiliği’ni vaad eder. Büyük oğlu ona ödülleri almasını söyler. Karısı ile küçük oğlu ise İmam’a karşı savaştan yana değildir. Buna rağmen Sa’d, İmam’a karşı savaşmayı kabul eder. Otuz bin kişilik orduyla Kerbelâ’da Fırat nehrinin kıyısında yer alır. Böylece İmam’ın ordusunun suya giden yolunu keser. İmam’ın taraftarları sadece yetmiş iki kişidir. Karşıdaki ordu ise elli beş bin kişiden oluşur. İmam, taraftarlarını toplayıp onlardan geri dönmelerini ister; çünkü kendisi Kerbelâ’da ölecektir, bu Allah’ın emridir. Hz. Peygamber ve Hz. Ali ondan bu savaşta kılıç çekmemesini istemişlerdir. Ancak taraftarları İmam’ı bırakıp gitmeye razı olmaz. Onun uğruna her şeye hazır olduklarını söylerler. [K, vr: 20a-30b; M, vr: 17b-25b]

Dördüncü mecliste İmam, çadırların etrafına çukur kazdırır. Çukura çalı-çırpı atılır ve ateşe verilir. Savaş gece başlar, iki grup arasında sonuç vermeyen birtakım girişimler olur. Savaşta ilk şehid olan, babasının ve iki kardeşinin öcünü almak isteyen Müslim b. Akîl’in on sekiz yaşındaki oğlu Abdullah’dır. Abdullah sayısız başarılardan sonra susuzluktan bitkin düşerek İmam’ın kollarında can verir. İkinci şehid Zübeyr de susuzluğun kurbanı olur. Daha önce Hüseyin’e katılan Hürr de şehid olur. Her şehidin ardından İmam bir şiir söyler. Hürr için ise şöyle der: Bu dünyada hür yaşadın, öteki dünyada da adın hep Hürr kalacak. [K, vr: 30b-41a; M, vr: 25b-31a]

Beşinci meclis İmam Hasan’ın oğlu Kâsım’ın İmam Hüseyin’in kızı ile evlenmesi ile başlar. İmam, Kâsım’ın evlenmesini ve şehid oluşunu anlatır. Kâsım’dan sonra kardeşi Tâlib de susuzluktan İmam’ın kollarında can verir.  Tâlib su diye bağırdıkça, İmam ona su olarak yalnızca gözyaşlarını verebileceğini söyler. [K, vr: 41a-50b; M, vr: 31a-36a]

Altıncı mecliste sırasıyla Avn Ali, Ebû Bekir Ali, Abbâs Ali’nin şehâdetleri anlatılır. İmam Hüseyin ard arda gelen şehâdetlerin ardından umutsuzlukla Allah’tan bir öç alıcı ister. Çocuklarının birer birer şehid olmasının verdiği acıyla düşmandan uzaklaşacağını, Çin’e, Türkistan’a, Hindistan’a gideceğini söyler. Peygamber aşkına yalnız çocuklarına su verilmesini ister. Ancak acımasız düşman çocukların karşısında bir köpeğe su verir. İmam Hüseyin acımasız bir öç alıcı isteğini tekrar eder. [50b-62a; M, vr: 36a-44b]

Yedinci mecliste İmam Hüseyin’in oğulları, Ali Ekber ve Ali Asgar’ın savaşmaları ve şehid olmaları anlatılır. Sıra İmam’a gelmiştir. Çocuklarını defnettikten sonra silâhlarını kuşanır: Hamza’nın kalkanını, Ali’nin Zülfikâr’ını alır ve atı Zülcenâh ile savaşa gider. Zülcenâh üzerinde İmam olmadığı halde dönünce kadınlar İmam’ın şehid olduğunu anlar ve ağıt yakmaya başlarlar. Savaşa sadece İmam’ın yerini alacak olan Zeynelabidinkatılmaz. İmam onun savaşa katılmasını istemediği için saklar. İmam’ın şehid olması üzerine birkaç olay meydana gelir; deprem olur, fırtına kopar.

Tutsak düşen kadınlara düşman kötü davranır, çadırlarını yağmalar. Kufe’ye hareket eden düşman ordusu, İmam’ın kesik başını süngüye takarak, kadınları yüzleri açık halde götürürler. [K, vr: 62a-71b; M, vr: 44b-52b]

Sekizinci Mecliste İmam’ın kesik başı ile baştan yayılan nura, bunun yanı sıra oluşan mucizelere tanık olan Yahudî ve Hıristiyanların Müslüman oluşları anlatılır.

İmam’ın başı Ubeydullah’a sunulur. Ubeydullah, İmam’ın gözlerinin öfkeyle kendisine bakmasından rahatsız olur. Tutuklu olan Muhtâr’ı çağırır ve ona İmam’ın başını gösterir. Başı gören Muhtâr bayılır, Kerbelâ’da bulunamadığına üzülür ve İmam’ın öcünü almaya ant içer. Bu davranışından dolayı tekrar zindana gönderilir. Orada İmam’ın öcünü alana kadar yaşamak için dua eder. Burada geçen bir beyit Muhtâr’ın 687’deki kıyamına işâret eder:

“Âkıbet ol bend içinden kurtulur,
Hâricîlere elîm mihnet kılar” [K, vr: 71b-82b; M, vr: 52b-65a]

Dokuzuncu mecliste İmam’ın kesik başının ve tutsakların Şam’a götürülüşü anlatılır. Yol esnâsında İmam’ın başı yine mucizeler gösterir. Örneğin, bir Hıristiyan manastırının ileri geleni Müslüman olur. Kervan; Musul, Nusaybin ve Haleb’den geçerek Şam’a varır. Yezid sevinç gösterisinde bulunur ve köleleri azâd eder. İmam’a ve Ehl-i Beyt’e olan kinini dile getirir, elindeki asâ ile İmam’ın başına vurur. Bu durum yanındaki Rûm Kayseri’nin elçisini rahatsız eder. Yezid’e hitaben uzunca bir konuşma yapar. Konuşmasının bir bölümünde Hıristiyanların Hz. İsâ’nın atından kalan nala saygı gösterdiklerini, Müslümanların ise Hz. Peygamber’in binlerce kez öptüğü ağıza vurmaktan çekinmediğini söyler. Yezid’in davranışından rahatsız olan diğer bir tanık İmrân adında bir Yahudîdir. Hz. Dâvud’un altmış iki kuşak soyundan gelen bu saygın kişiye Yahudîler her zaman büyük saygı gösterirken, Müslümanlar Hz. Peygamber’in torununu ve onun çocuklarını öldürürler. İmrân, Yezid’i lânetler ve kimseye acımayan bir öç alıcının çıkacağını haber verir.

Yezid, tutsakları incelerken o âna kadar annesinin gizlediği Zeynelabidin’e gözleri takılır. Zeynelabidin Yezid’i lânetler. Yezid onu öldürmek ister ama onun mucizevî özelliklere sahip olduğunu fark eder. Bunun üzerine Yezid onu kazanmak için üç dilekte bulunmasını ister. Zeynelabidin babasının başını, babasının katili Şimr’in cezalandırılmasını ve ertesi gün mescitte hutbe okumak istediğini söyler. Zeynelabidin minberde babasının ve kardeşlerinin katilini lânetler, öç alma vaktinin yaklaştığını, yapılanların cezasız kalmayacağını, Allah’ın kimseye acımadan öç alacak birini göndereceğini söyler. Hz. Peygamber’in ailesi Medine’ye döner. [K, vr: 82b-87b; M, vr: 65a-71a]
K nüshasında Onuncu Meclis ve Hâtime başlığı bulunmamaktadır. K nüshasında Dokuzuncu Meclis başlığı altında anlatılan Yezid’in tutsakları incelemesi ve Zeynelabidin’in hutbe okuması olayı M nüshasında Onuncu Meclis başlığı altında anlatılır. [vr: 71a-77b] Sonraki başlık; Hâtime-i Dâstân-ı Maktel-i Hüseyin’dir. Burada yazar dinleyenlerden dua talep eder. [77b-79a]

Ertuğrul Ertekin


[1] Irene Melikoff, “Le Drame de Kerbelâ Dans la Littérature Epique Turque”, Revue des Etudes Islâmiques, XXXIV, 1966, 133-148. 
[2] Makteli tanıtırken iki el yazması nüshadan faydalandık. Nüshalardan birincisi, Hacı Selim Ağa Kütüphanesi, Kemânkeş Emir Efendi nr: 508’de kayıtlı nüshadır. Biz bunu kısaca K harfi ile gösterdik. Diğeri ise, M harfi ile gösterdiğimiz Millî Kütüphane, Yz. A 8294/I’de kayıtlı nüshadır. İkinci nüshada yazarın adı Şeyyâd Mevlevî şeklinde kaydedilmiştir [vr: 1a: Dâstân-ı Maktel-i Hüseyin li-Şeyyâd Mevlevî, Kastamonu Tahtgâhında 763’üncü yılda]. İstinsâh tarihi, 1138’dir.