29 Eylül 2014 Pazartesi

Kitap Tanıtımı: Mehmet Çelenk, 16-17. Yüzyıllarda İran’da Şiîliğin Seyri


Mehmet Çelenk, 16-17. Yüzyıllarda İran’da Şiîliğin Seyri, Emin Yayınları, Bursa 2013, 318 s.

Mehmet Çelenk’in, “16-17. Yüzyıllara İran’da Şiîliğin Seyri” adıyla yayımladığı kitabı, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 2006 yılında “16-17. Yüzyıllarda Safevî Şiîliği” adıyla hazırladığı doktora tezinin kitaplaşmış halidir.

Eser, giriş ve iki bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde yazar, amacı, metodu ve kaynakları hakkında bilgi vermiştir. Buna göre çalışmanın amacı, Şia tarihinin en önemli aşamalarından birini tespit etmek ve İran’ın Şiîlik tarihinin dönüm noktalarından biri olan Safevî Devleti’nin Şiîlik icraatlarını ve bu icraatların özelde İran’ın Şiîleşmesi, genelde Şia terimi açısından nereye oturduğunu anlamaya çalışmaktır.

“Erdebil Tekkesinin Kuruluşu ve Faaliyetleri” başlıklı birinci bölüm üç kısımdan ve bunlara bağlı yan başlıklardan oluşmaktadır. “Erdebil Tekkesi ve Safevî Devleti” başlığı altında yazar, Safevî tarikatının tarihini anlamadan Safevî Devleti’nin tarihinin anlaşılamayacağını ileri sürmenin imkânına işaret eder. Yazara göre Safevî tarihinin belirsizliğini koruyan belli başlı alanları şunlardır: a) Safevîlerin politik kaygılar ve beklentilerle kökenlerine dair eserleri yok edip sahte bir seyyidlik ihdas etmeleri, b) Safevî arşivlerinin çoğunluğunun kaybolması, c) Şiî ve Sünnî kaynaklardaki çelişkili bilgiler ve Sünnî tarihçilerin çarpıtmaları, d) Sufî karakterli bir hareket olan Safevî harekette efsanevî unsurların tarihî unsurlara karışması, e) Bilgi ve kaynak eksikliği. Bu durum tespitinden sonra yazar, bu belirsiz noktaların izahına gayret eden yorumlarda sürecin ortaya konmadığını, daha ziyade sonuçlardan hareket edildiğini belirtir.

“Safevîlerin Nesebi” başlıklı ikinci kısımda yazar, Safevîlerin nesebiyle ilgili problemleri, tartışmaları ve görüşleri aktarır. Çelenk’in vardığı netice, Safevîlerin seyyidlik nisbesinden faydalandığıdır. Şiî bir menşe ihdas eden Safevîler aslında kendilerini Osmanlılardan ayırt etmek ve bütün Rafızî (Sünnîlik dışı) unsurların yakınlığını kazanmak istemişlerdir. Bu amaçla geçmişe dönük olarak Safevî tarikatı meşayihinin Sünnîliğini belgeleyecek her türden delil yok edilmiştir. Şiîlik eğilimi, Şeyh Hoca Ali (1392-1427) döneminde ortaya çıkmış, Seyyidlik ihdası ise, Şeyh Cüneyd (1447-1460) döneminde başlamıştır.

Birinci bölümün üçüncü kısmı olan “Safevî Tarikatının Teşekkülü ve Gelişmesi” başlığı altında Çelenk, Walther Hinz’e uyarak Safevî tarikatından Safevî Devleti’ne uzanan süreci üç başlık altında ele almıştır: 1301-1447 yılları arasını kapsayan birinci dönemde Şiîlik bağlamında en ilgi çeken şahsiyet Şeyh Hoca Ali’dir (1392-1427). Şeyh Ali döneminde tarikat içerisinde ilk Şiîlik temayülleri ortaya çıkmaya başlamıştır. İkinci dönem 1447-1494 yılları arasını kapsar. Şeyh Cüneyd dönemi aynı zamanda Safevî tarikat devletinin başlangıç evresidir. Tarikatın dinî/ideolojik yapısı, siyasî güçlerle münasebetleri ve şeyh-mürid ilişkileri bu dönemde yeniden tanımlanacaktır. Safevî tarikatından Safevî Devleti’ne uzanan süreç, Şah İsmail’in (1494-1524) dönemiyle son bulur.  

“Safevî Devleti’nin Teşekkülü ve Gelişim Safhaları” başlıklı ikinci bölüm, üç kısımdan ve bunlara bağlı alt başlıklardan oluşmaktadır. Bölüm, Safevî Devleti’nin kuruluşundan önce İran kültürüne ve siyaset geleneğine dair bir değerlendirmeyle başlar.

İkinci bölümün “Safevî Devleti’nin Karakteristikleri” başlıklı birinci kısmında, Safevî Devleti’nin karakteristik özelliğini araştıran Çelenk, Şah İsmail’in en büyük başarısının İran’ı millî devlet olarak tarih sahnesine çıkarması olduğunu yazar. İran bu dönemde, dışarıda düşmanlarıyla askerî/mezhebî çatışmalara; içeride ise Kızılbaş oymakların hâkimiyet mücadelesine, Şiî ulemanın Şiîliği yerleştirme ve kendi konumlarını sağlamlaştırma çabalarına sahne olmuştur.

İkinci bölümün “Şiîliğin Resmi Mezhep Olarak Kabul Edilmesi” başlıklı ikinci kısmında yazar, İran’ın Safevîler öncesindeki mezhepsel durumunu inceler. Çelenk, burada, Şiîliğin tasavvufun etkisiyle yayıldığını ileri süren Seyyid Hüseyn Nasr ve Henry Corbin ile Şiîleşmenin baskıyla gerçekleştiğini iddia eden Savory’nin görüşlerini aktarmış; Osmanlı tarihçilerinden alıntılarla ikinci görüşü desteklemiştir.

“Şiîliğin Yayılmasında Kullanılan Aracı Kurumlar” başlığını taşıyan üçüncü kısımda yazar, Şah İsmail’in naiplik iddiasına ve buna bağlı olarak Şia’nın en yüksek dinî otoritesi oluşuna değinmiş ve Şah İsmail tarafından atanan sadaret makamının icraatları üzerinde durmuştur. Çelenk, “Safevî Dönemi Şiîliğinin Karakteristikleri” yan başlığında Ali Şeriatî’nin Ali Şiîliği-Safevî Şiîliği tanımlarını esas alarak, Safevî monarşisi tarafından oluşturulan baskıcı Şiîliğin, Ali Şiîliğinin içine nüfuz ettiğini ve teşrifatçı süslemeler, büyütülen sloganlar, söze dayalı sevgi, buğz, bağlılık ve uzaklaşmalar vb. yoluyla içi boş bir Şiîliği halka dayattığını yazar.

“Safevî Dönemi Şiîlik Uygulamalarının Sonuçları” başlığı altında ise, Şiîliğin İran’ın sosyoekonomik yapısına ve yönetim mekanizmasına etkisi sürecinin bir asırdan fazla sürdüğünü belirtilir. Şiî ulemanın iktidara katılımı Şah Abbas döneminde ortaya çıkan vakıf müessesesi aracılığıyla mümkün olmuştur. Bu süreçte Safevî Devleti’nin teşekkülü ile fiilen misyonunu tamamlayan Kızılbaşlar tasfiye edilmiş; devlet, yerleştirmeye çalıştığı dinî program dolayısıyla yüzünü yerleşik halka çevirmiştir. İran’ın üst kimliği olarak kabul edilen Şiîliği öğretecek, yayacak ve yaşatacak bir ilmiye sınıfının teşkiline, sürecin bu merhalesinde acilen ihtiyaç duyulmuştur.

Bu bakımdan ikinci bölümün son ana başlığı ilmiye sınıfının teşkil ve tesis sürecine ayrılmıştır. “Safevî Devleti’nin Kurumsallaşma Çabası ve Ulema İthali” başlığı altında yazar, devletin ihtiyaç duyduğu ulema sınıfını eskiden beri Şiî olan Cebel-i Âmil, Bahreyn ve Irak’tan nasıl göç ettirdiği üzerinde durur.

“Muhacir Ulemanın Kökenleri” yan başlığında davet edilen ulemanın yaşadıkları bölgeler hakkında bilgiler verilmiş ve davetlere müspet ve menfi cevaplar veren ulemadan söz edilmiştir. Bu meyanda dikkat çeken en önemli âlim Muhakkik Kerekî’dir. “Öncü Ulema ve Muhakkik Kerekî” başlığı altında Şah İsmail döneminde bir süre İran’da kalıp Necef’e geçen, daha sonra Şah Tahmasb’ın daveti üzerine tekrar İran’a giden Muhakkik Kerekî’nin düşüncesi ve icraatları incelenmiştir. Bir sonraki yan başlık “İkinci Nesil Muhacir Ulema”dır. Bu kısımda, Muhakkik Kerekî’den sonra İran’a göç eden âlimlerin biyografileri hakkında kısa bilgiler verilmiştir.

“Muhacir Ulemanın Safevî Devletine Katkıları” başlıklı kısımda ise yazar, göç eden ulemanın Safevî İranı’ndaki faaliyetlerini üç maddede özetler: a) Yeni dini yapının yerleştirilmesi, insanları yeni inanca zorla veya kendi rızaları ile davet etmek, b) İran’daki Şiî topluma ve bütün Şiî camiaya hizmet verecek yeni nesil ulemayı yetiştirmek, c) İnsanlara Şiî geleneğin ve uygulamaların ayrıntılarını öğretmek. Çelenk’e göre bu faaliyet süreci aynı zamanda Şiî ulemanın İran’daki iktidar serüvenidir. Süreçle birlikte Safevî devlet mekanizması Şiî ulemaya entegre olmuştur. Bu entegrasyon devlet mekanizmasına hem kendi faaliyetlerine meşruiyet zemini oluşturma hem de olası tepkiyi bertaraf etme imkânı vermiştir.

İkinci bölümün ve kitabın son yan başlığında Çelenk, ulemanın otoriter ve karizmatik yapısını tartışmıştır. “Şiî Ulemanın Otoriter ve Karizmatik Yapısının Gelişmesi” başlığını taşıyan kısmında, Safevî devletinde Şiî ulemanın güçlenmesi süreci ele alınır. Ulema devleti meşrulaştırması karşılığında kendi meşruiyetini ikame etme çabasına girmiştir. Safevî Devleti’nin sonlarına doğru, idareyi ele alan zayıf şahların otorite boşluğunu Şiî ulema en iyi şekilde değerlendirmiştir. Bu dönemin öne çıkan meşhur şahsiyeti Allâme Meclisî’dir. Yazara göre, teorik çerçevede İmam Mehdî’nin zuhuruna kadarki fiilî devletleri gayrimeşru, başındakileri de zalim addeden; pratikte ise bunun tam tersi faaliyetler içerisine giren Şia tarihi adeta teorik esaslar ve pratik farklılıklar üzerine bina edilmiştir. 

Ertuğrul Ertekin
________
Bu yazı, İntizar Dergisi'nde yayımlanan kitap değerlendirmesi yazımızın özetidir.