10 Ekim 2014 Cuma

Aga Buzurg Tahranî (1876-1970)

Aga Buzurg Tahranî, 1961

Aga Buzurg (Bozorg) Tahranî, Şia’nın Şeyhü’l-müverrihîn’i, Sahib-i ez-Zeria (Zeria’nın Müellifi) diye tanınan Şeyh Muhammed Muhsin, çağımızın en büyük rical âlimlerinden biridir. Hayatını kitaplara adayan, Şiî yazılı mirasını bugünlere ulaştırmak için gayret gösteren Aga Buzurg Tahranî, yakınlarının isteği üzerine kendi hayat hikâyesini kaleme almıştır. Aşağıda, içerisinde Şiîlik tarihi açısından da önemli bilgiler bulunan, bu biyografinin özetini okuyabilirsiniz.

*
Defalarca benden hayat hikâyemi etraflıca yazmamı istediler; şimdi bu talebi yerine getiriyorum (5 Şaban 1368/2 Nisan 1949).

Fakirin ismi, Muhammed Muhsin el-Hacı Ali b. el-Mevla Muhammed Rıza b. el-Hacı Muhsin b. el-Hacı Muhammed b. el-Mevla Ali Ekber b. el-Hacı Bâkır et-Tahranî’dir. Babam Hacı Ali Muhsin, soy ağacını, Hacı Bâkır’a kadar, kendi el yazısıyla Allame Meclisî’nin Hakku’l-yakîn kitabının 1224/1809-10 yılında Reşt’te satın aldığı yazma nüshasının arkasına bu şekilde kaydetmiştir. Fakirin doğum tarihi, babamın Şeyh Bahaî’nin Miftahü’l-felah kitabının arkasına kendi el yazısıyla yazdığına göre, 11 Rebiyülevvel 1293’dür (6 Nisan 1876).

Altı yaşıma kadar evde oyun oynadım; hatırladığım kadarıyla kendime bir dükkân kurmuş, bakkalcılık oynuyordum.

1300/1882-83 yılında babam beni Aga Seyyid Ziya’nın mektebine götürdü. Onun yanında Kur’ân ve nisap öğrendim. Sonra halam Zehra Sultan Hanım’dan alfabeyi öğrendim ve bazı kısa sureleri okudum. Bir süre sonra Aga Seyyid Muhammed Ali Laricanî’nin okuluna gittim. 1303/1885-86 yılında riyaziyat öğrendim; rakamları yazabiliyor ve okuyabiliyordum. Fakat pek fazla okuma isteğim de yoktu; esnaf olmak istiyordum. Esnaf olan babamsa bunu istemiyordu; kendisi Arapça okumuştu, benim de (İslâmî) ilimler talebesi olmamı istiyordu. Bu yüzden merhum babam beni sınamak için kardeşinin dükkânına gönderdi. Bir süre sonra dükkâna gitmekten yoruldum ve istifa ettim; okula gitmeyi istedim.

1304/1886-87 yılında evimizin yakınında Danegî adında bir medrese açıldı. Banisi, Hacı Seyyid Hasan Laricanî’ydi. Necef’ten yeni dönen Hacı Mirza Seyyid Hasan bu medreseye yerleşmişti. Gündüzleri gider, odasında ders okurdum. Okumaya Emsile ve Mir’in sarfıyla başladım. Çok geçmedi, 1305/1887-88 yılında Seyyid Hasan ailesiyle birlikte Necef’e döndü. Ben de medresedeki talebelerden ders aldım.

1307/1889-90 yılına kadar, şeran ergenlik çağına ulaşıncaya değin, Suyutî ve Câmî('nin kitaplarını) okudum. Bu iki kitabı, Hacı Seyyid Muhammed Halil beni teşvik etmek için satın almış, bana hediye etmişti. 1309/1891-92 yılında merhum babam evde bir merasim düzenledi ve bu merasimde Aga Seyyid Cemal Efce bana sarık giydirdi.

1310/1890-91 yılında veba salgınının sona ermesinden sonra, babam nezrini yerine getirmeye niyetlendi; Hacı Şeyh Fazlullah Nuri’nin kafilesiyle Meşhed’e müşerref olduk. Ben mahfede oturuyordum, babam katır sırtındaydı. 1311 Zilhicce ayından itibaren Muharrem ve Safer aylarını (Haziran-Eylül 1894) orada geçirdik.

Meşhed’den döndükten sonra Danegî Medresesi’nde ayrı bir odaya yerleştim. Ayda, talebelerin vazifesi olduğu üzere, (kütüphaneden) beş kez Kur’ân ödünç alıyordum. Medresenin kütüphanesinde yaklaşık olarak beş yüz cilt kitap vardı. Kütüphanecimiz Seyyid Muhammed Taki Atabat’ı* ziyarete gittiğinde veya hacca müşerref olduğunda onun yerine bakardım; kitapları talebelere ödünç verir, fiş yazar, üç ayda bir (kütüphaneyi) gözden geçirirdim.

Danegî Medresesi’nin banisi vefat edince (1309/1888-90) medresenin mütevellisi oğlu Hacı Seyyid Mehdî oldu. Kuruluşundan itibaren medresenin müderrisi olan Molla Muhammed Nuri’nin yanında Luma Şerhi’ni, Tecerrüd Şerhi’nin ilk bölümlerini, Şehid’in Diraye Şerhi ile Mir Damad’ın Revaşih’ini okudum. Molla Muhammed Nuri, diraye ve rical ilimlerinde mütehassıstı. O, bu ilimlerde -bir üstad olarak, bir talebe olarak değil- Samerra’da Mirza Hüseyin Nuri’den istifade etmişti. Bunu bana şeyhimiz Hacı Nuri söylemişti.

Fakir, Meşhed’den döndükten sonra her gün sabahtan öğlene kadar Han Medresesi’nde olurdum; orada derslere katılır, talebe ve müderrislerle ders çalışırdım. Metali Şerhi’ni, her gün ikindiüstü Buzurg Medresesi’nde, Aga Mirza Mahmud Kummî’nin yanında okudum; bu derse, Kifaye’ye haşiye yazan Hacı Mirza Seyyid Hasan Rezevî Kummî de katılırdı. Kavanin’in, Fusul’ün ve Mekasib’in büyük bir kısmını Han Medresesi’nin resmî müderrisi Aga Seyyid Abdülkerim Lahicî’nin yanında okudum. Sonra onun Fusul’e yazdığı haşiyeleri tedvin ettim.

Sebzvarî’nin Manzume’sini kendim istinsah ettim ve bir kısmını okudum. Merhum babam, Aga Seyyid Cemal Efce Manzume’yi okumayı nehyettiği için beni bu kitabın devamını okumaktan menetti. Nestalik hattını Kâtibü’l-Hakan’ın meşklerinden, nesih hattını Şeyh Zeynelabidin Muhallatî’den öğrendim.

Giyim kuşama, yeme içmeye bağlı değildim; ne olsa giyer, evde ne bulursam yerdim. Kazancımı, talebenin en önemli ihtiyacı olan kitaplara harcardım.

1313 yılının Şevval ayında (Mart-Nisan 1896) kardeşim beni ve ortağını Atabat’ı ziyarete götürdü. Nasırüddin Şah’ın Hz. Abdülazim Türbesi’nde silahlı saldırıya uğradığı gece biz Kirmanşah’a varmıştık. Arifede Kerbelâ’daydık, oradan Samerra’ya geçtik.

Perşembe günü büyük bir razva meclisi tertiplendi; yaklaşık beş yüz kişi vardı mecliste. Hacı Mirza Hüseyin Nuri minbere çıktı, vaaz verdi; dinledik, sonra da ziyaretimizi yaptık. Seyyid Yahya İmamzade Kasımî de oradaydı. Birkaç gün Samerra’da kaldık ve Kazımeyn’e dönüşte Seyyid Kasımî ile aynı mahfede oturduk. Yol boyunca ondan ahlakî nasihatler dinledim, istifade ettim.

Atabat’a vardığımızda teyze oğluma ve kardeşime Necef’te kalmak istediğimi söyledim, lakin kabul etmediler; ana babamın razı olmamasından korkuyorlardı. Bunun üzerine Tahran’a bir mektup yazdım. Mektubun cevabı gelmeden, Aşura’dan sonra, kardeşim işi gereği erken dönmemiz gerektiğini söyledi ve bana annemle babamın razı olmaları durumunda iki kat masraf yapıp, beni Necef'e getireceğine dair söz verdi.

Kum’a döndüğümüzde amcam bizi karşılamaya gelmişti. Bana niçin döndüğümü, babamın orada kalmama izin verdiğini yazdığını söyledi. Hemen oracıkta geri dönmek istedim; ama bana bir süre kalmamın, yazdan sonra gitmemin daha iyi olacağını söylediler.

Dönüş yolunda sıtma nöbeti geçirmiştim. 1314/1897 yılında Erbaini Kum’da idrak ettikten sonra Tahran’a gittik. Ben henüz hastaydım. Doktorlar tedavi edemiyorlardı. Bir ikindi vakti Danegî Medresesi’ndeki odamda düşünceye dalmış oturuyordum, kimsecikler yoktu. Birden başının etrafına sarık gibi yeşil bir şal dolamış bir adam medreseye girdi. Yanıma geldi, bana niçin benzimin sarardığını sordu. Hastalığımı anlattım. Bana medresenin yanındaki aktardan nebat almamı salık verdi. Nebatı getirince, üzerine okuyup okumadığını bilmiyorum, bana biraz ye, dedi. Bu olaydan sonra, bu satırları yazana kadar, bir daha nöbet geçirmedim. O adam kimdi, nereden gelmişti, nereye gitti, hiç bilmiyorum. Hava değişimi için Şeyh Cevad İlkanî’nin daveti üzere, bir süre İlkan’da kaldım.

İlkan’dan döndükten sonra bir müddet Tahran’da kaldım, ama ruhum Necef’teydi. Kardeşim yolculuk masraflarını tedarik etti ve Necef’e hareket ettik. 15 Şaban 1315’de (9 Ocak 1898) Kerbelâ’ya müşerref oldum. Daha sonra Necef’e geçtim ve teyze oğlum Mirza Seyyid Hasan’ın evinin taşlığına yerleştim. Medreseler azdı; benim gibi bekâr olan talebelerin sayısı ise çoktu. Bu yüzden medresede oda bulunamadı. Bu, Büyük Medrese talebelere açılana kadar böyle devam etti. Medresede kendime ait tek kişilik bir odam vardı. Necef’e yerleştikten sonra merhum biraderim, Hacı Muhammed Şuşterî aracılığıyla, bana ayda 15 kıran gönderirdi. Ben bu parayla rahatlıkla geçinirdim; hatta perşembe sabahları medresede küçük bir ravza meclisi bile tertiplerdim. Bu, 1318’e (1900-1) kadar devam etti.

1320 yılının Zilhicce ayında (Mart 1903) Şeyh Ali Kazvinî’nin kızı Mansure Hanım’la evlendim. Bu evliliğimden birkaç çocuğum oldu. İlki, Muhammed Bâkır’dı. 20 yaşlarındayken hastalandı, birkaç ay sonra da vefat etti. Samerra’da medfundur. Diğeri Meryem. Amca oğluyla evlendi. Üçüncüsü Merziyye. Eşim hayattayken birkaç çocuğumuz daha vefat etti. 1329/1911’de Mansure Hanım rahatsızlandı. Hava değişimi için Samerra’ya gittik, bir süre orada kaldık. İyileştikten sonra birkaç çocuğumuz daha oldu. 1335/1917 yılının sonlarında Mansure Hanım tekrar hastalandı. Bunun üzerine Kazımeyn’e gittik. 1336/1918’de vefat etti. Kabri Şeyh Tusî’nin kabrinin yakınlarında, Türbe’nin içindedir.

Mansure Hanım’ın kırkı çıkınca dostların aracılığıyla Aga Seyyid Ahmed Demavendî’nin kızı Meryem Hanım’la evlendim. 1337/1919’da Aga Mirza Muhammed Taki’nin emriyle Samerra’ya yerleştim ve Samerra’nın ıslahat faaliyetlerine nezaret ettim. Bu vazifem, 3 Zilhicce 1338/18 Ağustos 1920 tarihinde Mirza Muhammed Kerbela’da vefat edinceye kadar devam etti. Biz Allah’a tevekkül ederek Samerra’da kalmaya devam ettik. 1355 yılının başlarında (1937) Şeyh Hadi’ye suikast düzenlendiğinde mecburen Necef’e göç ettik.

Aga Buzurg Tahranî'nin 
Seyyid Muhammed Taki Âl-i Ahmed'e yazdığı icazet 
(Muharrem 1357/1938)
Derslerimin birçoğunu Tahran’da okumuştum. Necef’te kendilerinden istifade ettiğim üstadlarım şunlardır: Şeyh Hasan Tusirkanî, Aga Seyyid Aga-yi Kazvinî, Aga Şeyh Abdullah Isfahanî, Aga Mirza Muhammed Ali Reştî Çehardehî, Hacı Şeyh Ahmed (Şanesaz-i Şirazî). Bütün bu üstadlardan Necef’teki ilk yılımda istifade ettim. İkinci yılımda, Aga Şeriat Isfahanî’nin dersine katıldım. İki yıl bu derslere devam ettim ve bu sürede ders-i haricîye alıştım. Sonra Aga Ahund Molla Kazım Horasanî’nin derslerine katıldım. O, bu derslerden sonra el-Kifaye’sini yazdı ve kitap Tahran’da basıldı. Kitap basıldıktan sonra talebeler dersi kitaptan takip etmeye başladılar; yani artık talebeler üstadın derste hangi konuyu işleyeceğini biliyorlardı. Dersi kitabın müellifinden aldıklarından çok iyi anlıyorlardı. Akşamları Tusî Mescidi’nin damında yapılan bu derse katılan talebelerin sayısı bin iki yüze ulaşmıştı. Ben derse sonuna kadar devam ettim; çoğunlukla not alıyordum. Bu notlarımın bir kısmı kaldı, çoğu kayboldu. İki yıla yakın Aga Seyyid Kazım Yezdî’nin Me
kasib dersine katıldım. Birkaç ay da Hacı Aga Rıza Hamedanî’nin zekât dersine devam ettim. Mirza Hüseyin Hacı Mirza Halil’in fıkıh dersine de bir müddet devam ettim. Perşembe ve cuma günleri, tatil günlerinde, Şeriat Isfahanî’nin rical derslerine katılırdım. Bu derse büyük üstadlar da iştirak ederdi. Bunlardan başka Aga Seyyid Murteza Keşmirî’nin ve Mirza Hüseyin Nuri’nin beyanatlarından istifade ettim. 1329-1335 (1911-1916-17) yılları arasında da Samerra’da Aga Mirza Muhammed Taki’nin fıkıh derslerine devam ettim.

Rivayet icazeti aldığım üstadlarım şunlardır: Hacı Mirza Hüseyin Nuri, Şeyh Muhammed Taha Necef, Hacı Mirza Hüseyin Tahranî, Ahund Horasanî. Merhum Şeriat kendi el yazısıyla uzunca bir icazetname yazmıştı. Ahund Molla Ali Nihavend’den sadece Kütüb-i Erbaa’nın rivayet icazetine sahibim. İcazet aldığım diğer üstadlarım: Hacı Seyyid Muhammed Ali Şah Abdülazimî, Aga Mirza Muhammed Ali Çehardehî, Hacı Seyyid Kerbelâî, Aga Leknevî, Aga Seyyid Hüseyin Sadr.

Aga Buzurg Tahranî Kütüphanesi
Necef
Mısır ve Hicaz yolculuklarımda (1364-65/1945-46 yılları arasında) Mısırlı, Medineli ve Mekkeli birkaç (Sünnî) âlimden de icazet istedim. Mısır’da Şeyh Abdurrahman Uleyş (kendi el yazısıyla icazetname yazdı) ve babası Şeyh Uleyş’ten; Medine’de Şeyh İbrahim Hamdi ve Mekke’de Şeyh Muhammed Ali Malikî, Şeyh Abdülkadir Trablusî. Benim icazetname verdiklerimin sayısı da kırkı bulur.

Necef’e döndüğüm 1380/1960-61 yılına kadarki hayatımı biliyorsunuz, yazmaya gerek yok.
*

Aga Buzurg Tahranî'nin cenaze töreni
Necef
Aga Buzurg Tahranî, okumakla, araştırmakla ve yazmakla geçen bereketli bir hayatın ardından 13 Zilhicce 1389’da (1970) Necef’te vefat etti. Kabri, Necef’te kurduğu kütüphanededir.

Eserlerinden bazıları: ez-Zeria ilâ tesanifi’ş-Şia; Tabakatu a’lami’ş-Şia; Musaffal-makal fi musannefir-rical; el-Meşihat ya el-esnadü’l-musaffa; Seylü’l-meşihat; Ziyau’l-mefezet fi turuki meşayihü’l-icazat; Usulü’l-fıkh; el-Fıkh; en-Nakdü’l-latif fi nefyül’t-tahrif an el-Kur’âni’ş-şerif; Tavzihü’r-reşad fi tarihi’l-hasru’l-ictihad; Tenfizü’l-kavli’l-avam bi-kıdemi’l-kelam; Hediyyetü’r-razî ile’l-İmami’l-Müceddid eş-Şirazî; er-Risaletü’r-ruhaniyye fi resmi hattu ‘er-Rahman’; ez-Zelile fi teşciri ensabu bazi’l-buyuti’l-celile; Tercüme-i Kitab-ı Akidetü’l-İslâmiyye; Manzumetü’l-akaid; Zeyl Keşfi’z-zünun; Hayatü’ş-Şeyh Tusî; Hayatü’l-Beyadi; İntihabü’l-emcad min tarihi Bağdad; Tarifü’l-enam fi tercümeti’l-Medine ve’l-İslâm; ed-Dürrü’n-nefid fi telhisi ricalü’t-tesis.

Ertuğrul Ertekin
_________________
*Irak'ın Kerbelâ, Necef, Kazımeyn ve Samerra şehirlerinde bulunan Masum İmamların (as) türbelerine verilen isim.
kaynak: Muhammed Ali Hakşinas, “Aga Buzurg Tahranî”, Kitab, I73-4, 1374, s. 106-121; Hamid Algar, “Aqa Bozorg Tehrani”, Iranica; Aga Buzurg Tahranî’nin ailesi tarafından açılan internet sitesine buradan ulaşabilirsiniz.