TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde tarih
bölümünde yardımcı doçent olan ve 2007 yılında Seyyid Ali Sultan'ın Velâyetnâmesi’ni yayımlayan Rıza Yıldırım, 31 Mayıs 2013 tarihinde, Bilim ve
Sanat Vakfı’nda (BİSAV) düzenlenen mekanıbname okumaları çerçevesinde “Seyyid Ali Sultan (Kızıl Deli) Velâyetnâmesi” başlıklı bir konuşma
yaptı.
Rıza Yıldırım’ın konuşmasını BİSAV
Bülten’e değerlendiren Tuba Nur Saraçoğlu’nun yazısını aşağıda okuyabilirsiniz.
-
Seyyid Ali nam-ı diğer Kızıldeli Sultan Velâyetnâmesi Rumeli’nin fethinde
bulunmuş bir velinin menkıbelerinden oluşmaktadır. Dimetoka’da bir dergâhı
da bulunan Seyyid Ali (Kızıldeli) Sultan ve Velâyetnâmesi menakıbnameler
serisinin dokuzuncu programında Kızıldeli Sultan üzerine akademik çalışmaları
bulunan Rıza Yıldırım ile tartışıldı. Yıldırım, velâyetnâmeye geçmeden önce
teorik çerçevede tarih kaynağı olarak velâyetnâmelerin nasıl değerlendirilmesi
gerektiğine dair görüşlerini bizlerle paylaştı ve yazının kullanılmadığı bir
ortamda bilgi nasıl aktarılır, sözlü kültürün dinamikleri nedir gibi soruların menakıbnameleri
anlama noktasında sağladığı faydalara dikkat çekti.
Menakıbname vb. türler önce sözlü olarak yaygınlık kazanmış
daha sonra yazıya geçirilmiştir. Yıldırım’a göre, sözlü kültürde bilgi ancak
konvansiyonel kalıplar içerisinde yayılabilecektir, bu da sözlü kültürün yazılı
kültürle arasındaki en temel farktır. Bu konvansiyonel kalıplar içerisinde
aktarılan bilgi zamanla yerleşir, sabit hale gelir ve stabilize olur. Bilginin
korunması endişesi, sayıları az, akılda tutulması kolay bu kalıpları doğurur ve
korur. Çoğu zaman bunların kafiyeli ve kolay ezberlenecek bir sesle tekrar
edilmesi de bu durumu güçlendirir. Sözlü kültürde şiirin dominantlığının sebebi
de budur.
Menkıbevî anlatıların sonradan yazıya geçirilmesini bir
meşruiyet meselesi olarak değerlendiriyor Yıldırım. Ona göre menkıbelerin
yazıya dökülmesi iktidarla ilişkide meşruiyet kazanmak içindir. Menkıbelerdeki
sultandan da üstün olan ricâl-i gaybın menkıbe sahibini övmesi bu bakımdan
önemlidir. Devlet büyüyüp imparatorluk sathına sistemini yaydıkça tarikatlar da
ona paralel olarak kurumsallaşırlar. Menkıbelerin yazıya geçirilmesi ise bu
kurumsallaşmayla doğrudan ilişkilidir. Dinamik, akışkan ve her anlatıldığı
ortamda o ortamdaki insanların arzularına göre ana konvansiyonel kalıba uygun
olarak şekillenen bu sözlü anlatılar konjonktür gereği artık yazıya aktarılır.
Yazıya aktarma sürecinde bir diğer önemli husus yazarın önplana çıkmamasıdır.
Bu eserlerin müellifi toplumun ta kendisidir. Bu nedenle bu metinler için
anonim diyebiliriz çünkü bilgi kendisine ait değildir. Bununla birlikte yazıya
aktarılan bu menkıbe artık dondurulmuştur ve tek-tipleşmiştir. Bilginin aktığı
mecra sözdür, fakat metin söz konusu olduğu zaman onun her şeye rağmen bir
ortodokslaştırma etkisi vardır.
Menkıbelerin işlevlerine değinerek konuşmasına devam eden
Yıldırım’a göre menkıbeler her şeyden önce eğlence aracıdır, öğreticiliği daha sonra
gelir. Eğlendirme öğretmenin önündedir. Menkıbe yepyeni, toplumda daha önce
olmayan bir şeyi öğretmez, önceden beri var olanı konvansiyonel kalıplar
içerisinde topluma yeniden sunar. İkinci bir işlevi ise bir hikâye ile soyut
bir fikrin anlatılmasını sağlamasıdır. Hikâyenin kendisi gerçekleşmemiş olsa
dahi soyut olanı anlatmada bir araç olarak kullanılır. Tarihçi bu hikâyenin
nasıl gerçekleştiğinin peşine düşmemelidir, bu hikâye ile verilen mesaja, soyut
bilgiye ulaşması gerekir. Bununla birlikte bazı menkıbeler gerçekleşmiş bir
olaya dayanır ancak bu olay dahi gerçek niteliğinin detaylarını yitirir. Bu tür
anlatılarda zaman kayabilir, detaylar mevcut kalıplara yaklaşır, gerçek olay
kerametler ve ilginç detaylarla örülür. Gerçek olaydan hareketle konvansiyonel
bir olay haline gelir. Menkıbenin kimi örneklerinde görülen üçüncü işlevi ise
gerçek olaya dayanmayan, soyut hakikati anlatmayan tamamen eğlendiren bir
yapıda olmasıdır. Ejderha, cadı gibi beş altı temel motif üzerinden hikâyeler
işlenir bu türlerde. İçerik olarak tarihi gerçekliği anlatmasa da toplumsal
hafızadaki değerleri aktarması bakımından tarihçi için değer taşır.
Yıldırım, bu metodolojik çerçeveyi çizdikten sonra Kızıldeli Velâyetnâmesi üzerine bazı bilgileri bizlerle paylaştı. Menakıbname ucuca eklenmiş menkıbe parçalarından oluşur. Bir menkıbe metninde alt hikâyeciklerin niteliğinin iyi belirlenmesi gerekir. Menkıbeler yukarıda zikredilen kategorilerden hangisine giriyorsa o çerçevede değerlendirilmelidir. Örneğin Yıldırım’a göre bir tarihçi Kızıldeli Velâyetnâmesi’nin başındaki rüya hikâyesinde olayın kendisine bakmamalıdır. Burada soyut bir şey anlatılmak istenir, bu nedenle anlatılan olayla ilgili tarihi tespitlerin peşine düşmek anlamsız hale gelebilir.
Yıldırım, bu metodolojik çerçeveyi çizdikten sonra Kızıldeli Velâyetnâmesi üzerine bazı bilgileri bizlerle paylaştı. Menakıbname ucuca eklenmiş menkıbe parçalarından oluşur. Bir menkıbe metninde alt hikâyeciklerin niteliğinin iyi belirlenmesi gerekir. Menkıbeler yukarıda zikredilen kategorilerden hangisine giriyorsa o çerçevede değerlendirilmelidir. Örneğin Yıldırım’a göre bir tarihçi Kızıldeli Velâyetnâmesi’nin başındaki rüya hikâyesinde olayın kendisine bakmamalıdır. Burada soyut bir şey anlatılmak istenir, bu nedenle anlatılan olayla ilgili tarihi tespitlerin peşine düşmek anlamsız hale gelebilir.
Yıldırım’ın verdiği bilgilere göre bu velâyetnâme
eksiktir, Kızıldeli’nin tekkede yerleşip şeyhlik yaptığı dönem yoktur.
Velâyetnâmenin konusu doğrudan Rumeli’nin kırklar tarafından nasıl
fethedildiğidir. Kızıldeli’nin tekkeye yerleştikten sonraki dönemiyle ilgili
kerametleri ise müridi Sadık Abdal Dîvânı’nda bulmak
mümkündür. Öte yandan Velâyetnâme’ye hiç girmemiş
olan menkıbelerin doğrudan sözlü aktarımla halk arasında biliniyor olması da
muhtemeldir.
Nihai kertede, tarihçilerin menkıbevî anlatıyı ana
kahramana giydirilen rollerden arındırıp ana çekirdeğe inmeye çalışmak ve yan
kaynaklarla bu bilgileri test etmek yoluyla ele alması gerektiğini söyleyen
Yıldırım, Kızıldeli Velâyetnâmesi’ndeki bazı anlatıların
kroniklerdeki bilgilerle karşılaştırılarak ele alınmasının öneminin altını çizmektedir.