Doğan Kaya, Noksanî’nin Kan Kalesi Cengi, Sivas 2009, 254 s.
İç ve Doğu Anadolu Bölgesi, Türkiye'de Halk Edebiyatı anlatım türlerinin canlı ve zengin bir şekilde yaşatıldığı yörelerin başında gelir. Anlatım türlerinden biri olan halk hikâyeleri de bu yörelerde, yakın zamana kadar büyük ilgi ile yüzyıllarca sevilmiş, nesilden nesile aktarılmıştır. Daha ziyade köy odalarında, kalabalık bir cemaat karsısında, uzun kış gecelerinde anlatılan veya okunan hikâyeler, geceler boyu sürerdi. Halkı coşturup, kahramanlık duygularını şahlandıran, dinî ve hamasî yönden güç veren “cenk kitapları” da bu türden eserlerdir. Bunlardan en çok itibar gören hikâyeler de Hz. Ali, Hz. Hamza, Eba Müslim Horasani, Muhammed Hanefi ve Battal Gazi cenkleridir. Dinleyenler veya okuyanlar Hz. Ali tek başına kâfirleri dize getirirken, manen onunla birlikte mücadelelere katılır, aynı acıyı ve aynı sevinci onunla birlikte tadardı. Öyle ki halk, bazen cenk kitabı okumak sözü yerine, “Haydi, bugün biraz gâvur kıralım,” derdi.
Cenk kitapları içinde en çok okunan kitaplar, Hz. Ali cenkleridir. Hz. Ali'nin cenklerinin anlatıldığı pek çok hikâye vardır. Amr İbn-i Madi Kerb, Berber Kalesi, Hayber Kalesi, Kubbe-i Mıknatıs, Malik-i Ejder, Nahveran, Ölüm Vadisi, Seddat, Üç Yol, Yemen ve Zerrin Kalesi cenkleri bunlardan bazılarıdır. Sözünü ettiğimiz cenk hikâyelerinden en fazla Kan Kalesi sevilir ve okunur. Noksanî mahlasını kullanan Ahmet Turan’ın diğerleri içinde bunu nazma geçirmesinin sebebi de budur.
Âşık Noksanî, Kan Kalesi’ni nazmetmeye 1950 yılında başlamış, 1966 yılında tamamlamıştır. Hikâyenin tamamı 2732 beyittir. Âşık Noksanî Kan Kalesi Cengini Latin harflerine aktarma gereği duymuş ve böylelikle ikinci bir deftere aynı hikâyeyi -metinde bazı değişiklikler de yaparak- Latin harfleriyle yeniden yazmıştır.
Kan Kalesi Cengi beş meclise ayrılarak kaleme alınmıştır. Her biri başlı başına bir bütün olan meclislerde konuya derhal girilmeyip, okuyucuyu ve dinleyiciyi konuya cezp edici birtakım öğüt ve iyi dilekleri ihtiva eden sözlerden sonra girilmektedir. Meclisler arasında, hikâyeye ara verilen “yatılacak yer”ler vardır. Meclisler, genellikle dua ile sona ermektedir.
Kan Kalesi Cengi’inde birtakım destanî özelliklere yer verilmiştir.
Olağanüstülükler şeklinde gördüğümüz bu tarz özellikleri, insanımız olduğu gibi
değil de görmek istediği şekilde algılamıştır. Noksanî, kimi zaman bu olağanüstülüklerin
gerçek olduğuna okuyucuları inandırmak ister.
Kan Kalesi Cengi’nin elimizde üç metni bulunmaktadır. Bunlardan ilki taşbaskı tekniğiyle, diğerleri 1968 ve 1976 yıllarında günümüz alfabesiyle basılmıştır. Noksanî eserini nazmederken ilk eserden büyük ölçüde faydalanmıştır. Sonraki eserler, yeni yazıya çevrilirken epeyce tahrifata uğramıştır.
Asıl adı Ahmet Turan Ünal olan Noksanî, 1913’te Sivas’ın merkez köylerinden olan Savcun’da doğmuş, 1993’de memleketinde vefat etmiştir.
Bir başka manzum Kan Kalesi cengi örneği bizim burada tanıttığımız Cevahirzâde Mustafa Hilmi Efendi’nin Kan Kalesi Hikâyesi’dir.
Ertuğrul Ertekin
Kan Kalesi Cengi’nin elimizde üç metni bulunmaktadır. Bunlardan ilki taşbaskı tekniğiyle, diğerleri 1968 ve 1976 yıllarında günümüz alfabesiyle basılmıştır. Noksanî eserini nazmederken ilk eserden büyük ölçüde faydalanmıştır. Sonraki eserler, yeni yazıya çevrilirken epeyce tahrifata uğramıştır.
Asıl adı Ahmet Turan Ünal olan Noksanî, 1913’te Sivas’ın merkez köylerinden olan Savcun’da doğmuş, 1993’de memleketinde vefat etmiştir.
Bir başka manzum Kan Kalesi cengi örneği bizim burada tanıttığımız Cevahirzâde Mustafa Hilmi Efendi’nin Kan Kalesi Hikâyesi’dir.
Ertuğrul Ertekin