31 Ekim 2014 Cuma

Kerbela Şehidleri: Ali Ekber

Ali Ekber'in cengi (detay)
Anonim, 20 yüzyıl
Kirmanşahan, Muavinü'l-Mülk Tekkesi
Ali b. Hüseyn b. Ali b. Ebi Tâlib, İmam Hüseyin’in (as) en büyük oğludur. İmam Hüseyin, üç oğluna da Ali ismini vermiştir. Bu yüzden en büyük oğluna Ali Ekber (Büyük Ali), ortanca oğluna Ali Evsat (Ortanca Ali, İmam Zeynelabidin), en küçük oğluna Ali Asgar (Küçük Ali) lakapları verilmiştir.

Ali Ekber’in künyesi Ebu’l-Hasan’dır. Kimi biyografi müelliflerine göre oğlu olmamıştır, kimine göreyse olmuştur. Maktel müellifi Muhammed Hüseyin Mukrim’in oğlu Abdurrahman, Maktel-i Mukrim’in dipnotunda, Ali Ekber’in Hasan adında bir oğlu olduğunu kaydetmiş, bu iddiasına delil olarak da İmam Cafer Sadık’ın (as) Ebu Hamza’ya öğrettiği Ali Ekber ziyaretnamesindeki “Sana, soyuna, ev halkına, babalarına, oğullarına, annelerine selam olsun! Kuşkusuz Allah onlardan her türlü kiri gidermiş ve onları tertemiz kılmıştır.” cümlesini kanıt göstermiştir. Bu cümleye göre Ali Ekber’in en az iki oğlu olduğu düşünülebilir. Çünkü Arapçada ebnâ (oğullar), ibn (oğul) sözcüğünün çoğuludur ve en az iki kişiye delalet eder. Fakat kimi araştırmacılara göre bu cümlede geçen oğullar Ali Ekber'in akrabalarına işaret etmektedir. Ayrıca cümle mecaz anlamı da taşıyor olabilir; nitekim kendilerinden her türlü kirin giderildiği kimseler arasında sayılan annelerinden yalnızca Hz. Fatıma (sa) bu zümreye dâhildir. Dolayısıyla bu cümleden ve biyografi müelliflerinin rivayetlerinden hareketle Ali Ekber’in soyu konusunda kesin bir hükümde bulunmak mümkün olmamaktadır.

Ali Ekber, hadisçilerin ifadelerine göre dedesi Hz. Ali’den (as) hadis nakletmiştir. Annesi, sahabeden Sakif kabilesine mensup Urve b. Mesud’un torunu Leyla bint Mürre’dir. İslâm tarihinde önemli bir şahsiyet olan Urve b. Mesud Kureyş eşrafındandı. Hicrî IX. yılın Rebiyülevvel ayında Müslüman olmuştur. Müşrikler, Hudeybiye Barış Anlaşması görüşmelerinde  müzakereci olarak Hz. Peygamber’e Urve’yi göndermişlerdir. Müslüman olduktan sonra halkını davet etmek için memleketi Taif’e dönen Urve, ezan okurken şehid edilmiştir

Ali Ekber’in annesi Leyla’nın Kerbelâ’da bulunup bulunmadığı tartışmalıdır. Tarih rivayetlerinden Kerbelâ’da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Muhaddis Nurî, kaynaklarda Ali Ekber’in annesinin Kerbelâ’da hazır bulunduğuna dair bir bilgiye rastlamadığını yazar.

Ali Ekber, Halife Osman döneminde doğdu; fakat doğduğu tarih tam olarak bilinmemektedir. Maktel müellifi Muhammed Hüseyin Mukrim 11 Şaban 33/7 Mart 654 tarihinde doğduğunu yazar. Ali Ekber’in kaç yaşında şehid olduğu da kesin olarak bilinmemektedir. İbn Şehraşub Menakıb’ında, “Ali Ekber şehid olduğunda 18 yaşındaydı.” diye yazar ve kimi müelliflerin onun 25 yaşında şehid olduğunu yazdıklarını ekler. Şeyh Müfid’in el-İrşad’ında yazdığına göre ise 19 yaşında şehid olmuştur. Muhammed Hüseyin Mukrim ise 27 yaşında şehid olduğu kanaatindedir. Tarihe uygunluğu açısından, Ali Ekber’in 25 veya 27 yaşında şehid olduğunu bildiren rivayetler sahih kabul edilmiştir.

*
Ali Ekber, 10 Muharrem 61/10 Ekim 680, Âşura günü, İmam Hüseyin’in sahabîlerinin şehadetlerinden sonra, Ehl-i Beyt’ten başka savaşacak erkek kalmadığında savaş meydanına çıkmıştır. Tâlib Oğullarından ve Ehl-i Beyt’ten ilk şehid olan Ali Ekber’dir. Haşim Oğullarından ilk şehid olan ise Müslim b. Akîl’dir.

Ali Ekber savaş meydanına gitmeden önce İmam Hüseyin’den izin istedi, İmam Hüseyin de hiç duraksamadan izin verdi. İmam Hüseyin’in sahabîleri savaş izni istediğinde düşünceye dalıp biraz beklediği göz önüne alındığında bütün tarihçilerin rivayetlerinde vurguladıkları bu ayrıntının önemi daha iyi anlaşılabilir. İmam Hüseyin, Ali Ekber savaş meydanına giderken başını önüne eğdi, düşünceye daldı ve gözyaşı akıttı. Ali Ekber’in ardından işaret parmağını göğe kaldırıp, “Allahım! Boy pos, ahlak ve konuşma tarzı olarak Resulüne en çok benzeyen gencin onlara (düşman askerlerine) doğru gittiğine şahit ol! Biz Nebini özlediğimizde ona bakardık!” dedi.

Sonra da duyabileceği kadar yüksek bir sesle Ömer İbn Sad’a şöyle seslendi:

“Ne yapıyorsun sen? Allah akrabalık bağlarını koparsın, hiçbir işin bereketli olmasın! Sana öyle birini musallat etsin ki, sen yatağındayken başını bedeninden ayırsın! Çünkü sen benim akrabalık bağlarımı kestin, Resulullah’a olan yakınlığımdan doğan saygınlığı hiçe saydın!”

Sonra da şu ayeti okudu: “Şüphe yok ki Allah, Âdem'i, Nuh'u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu seçti, âlemlere üstün etti. Birbirlerinden türemiş bir soydur onlar ve Allah duyar, bilir.” (Âl-i İmran, 33-34)

Muhtar kıyam ettiğinde Ömer b. Sad’ın boynunun vurulmasını emretmiş, bu emri de İbn Sad yatağındayken hayata geçirilmiştir.

Ali Ekber savaş meydanına giderken recez okudu:

“Ben Ali’nin oğlu Hüseyin oğlu Ali’yim! Kâbe’nin Rabbine yemin ederim ki Hz. Peygamber’e en yakın olan biziz. Evlatlığın oğlu (Ubeydullah b. Ziyad) bize hükmedemez! Kureyş’in Haşimî soyundan bir genç gibi kılıcımı çeker, babamı savunurum!”

Sonra meydana girdi ve çok sayıda düşman askerini öldürdü veya yaraladı. İbn Şehraşub’a göre yetmiş, Allame Meclisî’ye göre yüz yirmi düşman askeri öldürmüştür.

Susuzluğun ve aldığı yaraların etkisiyle daha fazla savaşamayan Ali Ekber çadıra, babasının yanına döndü. Babasının yanına geldiğinde, “Susuzluktan öldüm, silahın ağırlığı da yordu beni. Güç toplayıp tekrar düşmanla çarpışmamı sağlayacak bir damla su var mı?” dedi. İmam Hüseyin ağlayarak, “Oğulcuğum! Sana nereden su bulayım! Dön de savaş, sabırlı ol! Deden Muhammed’e (s) kavuşmana az kaldı. O susuzluğunu bir daha hiç susamayacağın kadar giderecek!” dedi.

Allame Meclisî’nin naklettiği bir rivayette İmam Hüseyin şunları da söylemiştir: “Oğulcuğum! Dilini çıkar!” Sonra oğlunun dilini ağzının içine alıp bir nebze susuzluğunu giderdi. Ardından yüzüğünü Ali Ekber'e verip, “Düşmanlarla çarpışmaya devam et. Gün sona ermeden deden sana bir tas su verecek ve sen bir daha hiç susamayacaksın!”

Sonra Ali Ekber yerinden kalktı, meydana dönüp çarpıştı. Öyle ki önünde kimse duramıyordu. Bu esnada Mürre b. Munkiz Abdî sırtına mızrak saplayarak Ali Ekber’i yaraladı. Ardından başına bir kılıç darbesi indirip alnını yardı. Ali Ekber atına yaslandı, yelesini tuttu. At şahlandı, o hengâmede Ali Ekber’i düşman askerlerinin arasına götürdü. Ali Ekber’i gören düşman askerleri etrafını sardı, bedenine her biri bir kılıç darbesi indirdi. Ali Ekber’in bedeni kılıç darbeleriyle paramparça oldu. Ali Ekber can havliyle şöyle haykırdı:

“Ey babacığım! Selam olsun sana! Dedem Resulullah burada, sana selam söylüyor! Çabuk gelsin, diyor.”

Ve Ali Ekber şehid oldu.

İmam Hüseyin oğlunun haykırışlarını duyunca hızla yanına koştu, başını dizlerine aldı, yüzünü yüzüne yaklaştırıp, ağlayarak, “Oğulcuğum! Allah seni öldüren kavmi öldürsün! Haddi aştılar, Resulullah’ın hürmetini hiçe saydılar. Senden sonra yıkılsın bu dünya!” dedi.

Bu sırada Ali Ekber’in şehid olduğu haberi çadırlara ulaşmıştı. Hz. Zeynep haber alır almaz hızla çadırından çıktı, savaş meydanına geldi. “Oğlum! Yeğenim!” diyerek ağıt yakıyordu. Sonra Ali Ekber’in naaşının üzerine kapandı. İmam Hüseyin Zeyneb’i kaldırıp çadırına götürdü. İmam Hüseyin yüksek sesle ağlıyordu. Kimse onu böyle ağlarken görmemişti. Sonra Haşimî gençlere, “Kardeşinizin cenazesini savaş meydanından çıkarın.” dedi. Gençler Ali Ekber’in cenazesini alıp savaş meydanını gören çadırın önüne yatırdılar.

Ali Ekber’in naaşı İmam Hüseyin’in Türbesi’nin ana kubbesi altına defnedilmiştir.

Ertuğrul Ertekin 
_______________
kaynak: Allame Seyyid İbn Tavus, Kerbela Şehitlerinin Ardından, çev. Cafer Bayar, İstanbul 2014, s. 83-85; Ebu Mihnef, Kerbela Vakıası, çev. Nuri Dönmez, İstanbul 2010, s. 189-190; Ethem Ruhi Fığlalı, “Aliel-Ekber”;  Resul Caferiyan, Teemmulî der Nehzet-i Âşura, Kum 2007, s. 133-135; Seyyid Asgar Nazımzade Kummî, Ashab-ı İmam Hüseyin (as), Kum 2011, s. 204-220.