Hacettepe Üniversitesi’nde tarih profesörü olan Ahmet
Yaşar Ocak, 29 Eylül 2012 tarihinde, Bilim ve Sanat Vakfı’nda (BİSAV) düzenlenen
mekanıbname okumaları serisi çerçevesinde “Elvan Çelebi’nin Menâkıbü'l-Kudsiyye'si”
başlıklı bir konuşma yaptı.
Ahmet Yaşar Ocak’ın konuşmasını
BİSAV Bülten’e değerlendiren Esra Evsen’in yazısını aşağıda okuyabilirsiniz.
*
Bu serinin ilk toplantısı olması sebebiyle konuşmasına menakıbnameler hakkında
genel malumat vererek başlayan Ocak, daha sonra Elvan Çelebi’nin Menâkıbü’l-kudsiyye fî menâsıbi’l-ünsiyye adlı eseri
üzerine değerlendirmelerde bulundu.
Bilindiği üzere menakıbnameler, şeyhin yaşadığı dönemde
veya vefatının ardından müritleri arasında tedavülde olan menkıbelerinin bir
araya getirilmesiyle oluşur. Tarikat mensupları arasında şeyhe ve tarikata
bağlılığı sağlamak için sıkça okunan bu eserler, aynı zamanda tarikatın tarikat
dışındaki çevrelerde prestijini artırma fonksiyonuna da sahiptir.
Menakıbnameleri tarihi birer kaynak olması bakımından da
değerlendiren Ocak’a göre, “menakıbnameler, genellikle tarihi bir zemin ihtiva
etmeyen bilgiler içerdiği için, tarih kaynağı olarak kullanılamaz” şeklinde
ifade edilebilecek mevcut yaklaşımın aksine, bu eserler tarih kaynakları
dışında bırakılmamalıdır. Zira bu kaynaklar; örneğin, bir tarikat ortamının
sosyo-psikolojik durumunun analizi gibi, ilgili sahalarda kullanıldığında
önemli kaynaklardır.
Ocak’ın konuşmasında dikkat çektiği bir başka husus, bazı
menakıbname türlerinin ciddi bir tarihi zemine de sahip olduğudur. Mesela Elvan
Çelebi’den daha eski tarihli olan Bedîüzzaman Firûzanfer’in Evhadüddin Kirmani
(ö. 1238) menakıbnamesi, İran ve Anadolu’da o devirde cereyan eden olaylara
dair çok önemli bir tarihi zemine sahip, ciddi veriler içeren bir eserdir.
Ayrıca Seyyid Ali Sultan Velayetnamesi;
Rumeli’deki Kalenderî dervişlerin yapılanmalarının, bu dervişler arasındaki
grupların rekabetlerinin ilginç örneklerle anlatıldığı Otman Baba Velayetnameside tarihi zemini çok güçlü metinlerdir.
Bayrâmî Melâmilerle ilgili olan Mir’âtü’l-ışk da bize İsmail
Maşuki ve babasıyla ilgili olarak Şakâyık ve Melami kaynaklarda
verilen bilgilerin yanlış olduğunu gösteren, tarihi zemine sahip bir eserdir.
Bu genel bilgilerin ardından İsmail Erünsal ile beraber
yayına hazırladıkları Elvan Çelebi’nin Menâkıbü’l-kudsiyye’si
üzerine konuşan Ocak’tan öğrendiğimize göre, metinde bulunan Farsça kısımlar
her sayfada bulunan metinlerin bir anlamda özeti halindedir. Elvan Çelebi’nin
kaleminden çıktığı kesin olan bu Farsça kısımlar Türkçe bilmeyenlerin metin
hakkında malumat sahibi olması için yazılmıştır. Bu eserde Babâî isyanıyla
ilgili bilinenleri tersine çevirecek önemli bilgiler mevcuttur. Mesela isyanın
lideri olarak kaynakların birçoğunda Baba İshak’ın ismi zikredilir. Bu menakıbnamenin
söylediği önemli şeylerden biri isyanın liderinin Baba İshak olmadığıdır.
Eserde Dede Garkın’dan bahsedilir ki bu zat Hacı Bektaş’tan çok daha önemli,
Türkiye’de ilk Sünnilik dışı yapılanmanın temel ocağını kuran kişidir ve Elvan
Çelebi’nin metinde ifade ettiğine göre Baba İlyas’ın dedesidir. Eserde Baba
İlyas’ın oğulları ve isyanın tarihi ile alakalı bilgiler yer almaktadır. Âşık
Paşa’nın bazı halifeleri, Emirce Şeyh, Balı Şeyh ve Ali Şir adında iki ayrı
zatın isimleri de eserde zikredilir ki bu isimler daha önce bilinmemektedir.
Ayrıca Baba İlyas’la Selçuklu sultanı Gıyasettin Keyhüsrev’in arasını açan Çat
köyü kadısı Köre Kadı’dan bahsedilir. Bunun bir isim olmadığı, “kûre” isminin
beş altı köyden oluşan yerleşim birimine verilen isim olduğu düşünülmektedir.