12 Ekim 2014 Pazar

Gadir-i Hum Bayramı


Bir İranlı çocuğun gözünden Gadir-i Hum*

18 Zilhicce, Gadir-i Hum Günü, ilk günden itibaren Şiîler için bir bayram günü olmuştur. Bu konuda Masum İmamlardan (as) nakledilen çok sayıda hadis bulunmaktadır. Eserlerinde, ezcümle el-Muknia’sında, Gadir-i Hum bayramıyla ilgili açıklamalarda bulunan Şeyh Müfid (ö. 413/1022) bu günde oruç tutmanın ve iki rekât namaz kılmanın sünnet, müstehap olduğunu yazar. Kimi Şiî kaynaklarda, söz gelimi Kuleynî’nin el-Kâfi’sinde, bu günde cemaatle bayram namazı kılınmasından, bu namazda hutbe okunmasından ve Hz. Ali’nin (as) imametinin anlatılmasından söz edilmiştir.

Eski Gadir-i Hum Bayramı kutlamalarında Şiîlerin, Hz. Peygamber’le Hz. Ali arasındaki kardeşlik akdine hürmeten, birbirleriyle kardeşlik (uhuvvet) akdi yaptıkları bilinmektedir.

Şiî hanedanı Büveyhîler Bağdat’a hâkim olduktan sonra, Sultan Muizzüddevle'nin 18 Zilhicce 352/7 Ocak 964 tarihini bayram ilan etmesinden itibaren, Gadir-i Hum Bayramı resmî olarak kutlanmaya başlanmış, Şiîler bayram ritüellerini açıkça uygulama imkânı bulmuşlardır. İbn Kesir’in bildirdiğine göre Gadir-i Hum günü, Bağdat'ta çarşı ve pazarlar diğer bayramlarda olduğu gibi gece geç saatlere kadar açık kalmış, borazanlar çalınmış, ateşler yakılmış, meşaleler kurulmuştur. Bu bayramın bir başka boyutu da Şiîlerin sabahleyin erkenden Mekabir-i Kureyş’e, yani Kazımiyye'ye giderek İmam Musa el-Kazım ve İmam Muhammed el-Cevad’ın (as) türbelerini ziyaret edip burada namaz kılmalarıdır. Bayramın gecesini namaz kılarak geçirmek, bayram sabahı yeni elbiseler giymek, köle azat etmek, ziyafet vermek ve yabancı ve garip kimselerin ziyafet ve ikramlara katılmalarını sağlamak da bu bayramın diğer tamamlayıcı unsurlarıdır. Gadir-i Hum Bayramı’nın, bazı yıllar hariç olmak üzere, tüm Büveyhîler döneminde kutlandığını gösteren bilgiler bulunmaktadır. 

Büveyhîler döneminde Bağdat'ta başlayan Gadir-i Hum Bayramı, bilahare İsmailî Fatımîler tarafından da benimsenerek, el-Muizz’in Mısır’a gelmesinden sonra, 362/973 yılından itibaren, başkent Kahire'de ve Fatımî topraklarının başka şehirlerinde kutlanmaya başlanmıştır. Mısırlı ve Meğaribelilerin toplanarak dua ettikleri bu gün, ilk yıllarında basit bir tören şeklinde kutlanırken, daha sonraki yıllarda Fatımîlerin kutladığı en büyük bayramlardan biri olmuştur.

Kutlama, vezirin Küçük Batı Sarayı’na (Kasrü’s-Sagiri’l-Garbî) davet edilmesiyle başlardı. Ardından halife, etrafındakilerle ve onların gerisinde bulunan emirlerle birlikte, askerî tören düzeninde, kortej halinde, saraydan çıkardı. Bu korteje, tüm devlet ricali, Kahire ve Fustat valileri ile devletin en başından en alttaki memura kadar, en üst komutanlardan askere kadar herkes katılırdı. Kortej, Meşhed-i Hüseynî’ye kadar gider, meşhedi selamlar, ardından saraya geri dönerdi. Kadı, saraydaki büyük salona hutbe okunması için yerleştirilen dokuz basamaklı kürsüde hutbe okur, halife balkondan seyrederdi. Kadı, hutbede Gadir-i Hum hadisini okur, ardından cemaate iki rekât namaz kıldırırdı. Daha sonra tebrikler kabul edilirdi.

Gadir-i Hum bayramı vesilesi ile köleler azat edilir, cariyeler istedikleriyle karşılıksız olarak evlendirilirdi. Fakirlere kıyafetler dağıtılır; devlet ricaline de hem para hem elbise hibe edilirdi. Sonra halife sarayın Babu’s-sebat kapısından minhara (kurban kesilen yere) çıkar, kurban keserdi. Kurban etleri dağıtılırdı. Ayrıca sarayda, ikisi devlet ricali, biri halife yakınları için üç ayrı ziyafet sofrası kurulurdu. Benzeri bir kutlama vezir konağında da yapılırdı. 

Oniki İmam Şiîliğini resmî mezhep kabul eden Safevîlerin hâkim olmasından sonra İran’da Gadir-i Hum Bayramı kesintiye uğramaksızın kutlanmaktadır.

Ehl-i Sünnete mensup tarihçi Hatib Bağdadî de Tarihu Bağdad’ında bu günde oruç tutmanın faziletinden söz eder. Hatib Bağdadî’nin aktardığı, Ebu Hüreyre’den nakledilen rivayet şu şekildedir: “18 Zilhicce günü oruç tutan kimseye Allah, altmış günlük oruç sevabı verir. Bu gün, Resulullah’ın Ali’nin elini tutup ‘Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.’ buyurduğu Gadir-i Hum günüdür. Bu olaydan sonra Ömer b. Hattab Ali’ye, ‘Ne mutlu sana ey Ebu Tâlib’in oğlu! Benim ve bütün Müslümanların mevlası oldun!’ demiştir. Sonra Allah, ‘Bugün dininizi ikmal ettim…’ ayetini nazil etti.” 

Ertuğrul Ertekin
_______________
kaynak: Aydın Çelik, Fatımîler Döneminde Kahire Şehri, Elazığ 2008, s. 180-181; Ahmet Güner, “Büveyhîler Devrinde Bağdat’ta Kerbelâ, Aşure, Gadir-i Hum ve Benzeri Şiî Uygulamaları”, Çeşitli Yönleriyle Kerbela, Ed. Alim Yıldız, c. 1, s. 325-339; Resul Caferiyan, “Atlas-ı Şia”, Tahran 1391, s. 16.