Hür b. Yezid (detay)
16. yüzyıl
Wereldmuseum Rotterdam* |
Hür b. Yezid b. Naciye b. Kanab b. Attab b. Haris b.
Hammam b. Riyahî Yerbuî Temimî’nin nisbesi kaynaklarda daha çok Hür b. Yezid
Temimî diye geçmektedir. Hür b. Yezid’in doğum tarihi hakkında bilgi
bulunmamaktadır. Nisbesinden de anlaşılacağı
üzere, Hür b. Yezid, Temim kabilesine mensuptur ve aynı zamanda bu kabilenin eşrafından ve ileri gelenlerinden
biridir. Cesareti ile ün yapmıştır. İbn Kesir, onun cesaretini “Hür ehli Kufe’nin en şecaatlisi idi.” şeklinde
tavsif eder. Hür b. Yezid’in tarih sahnesine çıkışı, Muâviye’nin daha sağlığında
oğlu Yezid’i veliaht tayin etmesi
ve İmam Hüseyin’in (as) Yezid’e biat etmeyerek Kufe’ye yönelmesi ile birlikte olmuştur. Hür’ün bundan önceki hayatına dair bilgi
bulunmamaktadır.
Hür b. Yezid, Irak Valisi Ubeydullah b. Ziyad tarafından İmam
Hüseyin’in (as) Kufe’ye girmesini engellemekle görevlendirilen Husayn b. Nümeyr’in
dört bin kişilik ordusuna bağlı bin kişilik öncü süvari birliğinin
kumandanıdır.
Ayrıca Hür, 9 Muharrem 61/9 Ekim 680’den Âşura Günü’ne
kadar da Rey Valisi Ömer b. Sad tarafından Temim ve Hemdan birliklerinin başına
getirilmiş, fakat İmam Hüseyin’e ve ashabına herhangi bir müdahalede
bulunmamıştır.
Hür, Âşura Günü anî bir kararla saf değiştirmiş, makamını
geride bırakarak, Ömer b. Sad’ın ordusundan ayrılarak nedamet getirmiş ve İmam
Hüseyin’in safına katılmıştır.
*
Hür b. Yezid’in İmam Hüseyin ile ilk karşılaşması
Müslim b. Akîl’in ve Hani b. Urve’nin şehadetinden sonra
Kufe’de olağan üstü hal ilan edildi. Kufe Şiîlerini bir tehdit olarak gören İbn
Ziyad, Kufe’ye giriş ve çıkışları yasaklayıp köprülere muhafızlar yerleştirdi.
Amacı, İmam Hüseyin’in Kufe Şiîleriyle irtibat kurmasını engellemekti. İbn
Ziyad ayrıca Şam kapılarıyla Basra kapıları arasındaki bölgenin kontrol altında
tutulmasını da emretti ve Husayn b. Nümeyr komutasında dört bin kişilik bir
orduyu da Kadisiye-Katkatana arasındaki bölgeyi kontrol altında tutmakla
görevlendirdi. Bu ordunun görevi, Hicaz yönüne gitmek isteyenleri engellemekti.
Hür b. Yezid’in komutasındaki bin kişilik ordu da işte bu orduya bağlı bir
birlikti.
Hür, İmam Hüseyin’le ilk defa Kufe yakınlarındaki
Zühüsüm’de (veya Cüşem) karşılaştı. Karşılaşma kaynaklarda şöyle anlatılmıştır:
Irak sınırındaki çölleri arkasında bırakan İmam Hüseyin’in
bir sahabîsi tekbir getirerek hurmalıkları gördüğünü söyledi. Ancak Esed
Oğulları kabilesine mensup olan ve bölgeyi iyi tanıyan sahabîleri böyle bir
şeyin mümkün olamayacağını, bu bölgede hurmalık bulunmadığını; uzaktan görünen
ve hurmalığı andıran görüntünün süvari birliğinin atları olduğunu ifade etti.
Bunun üzerine İmam Hüseyin, ashabına, etrafta arkasına
alıp düşmana bir yönden saldırabileceği bir yer olup olmadığını sordu. Ashabı,
Zühüsüm Dağlarının sığınak olarak kullanılabileceğini söyleyince o yöne, sol
tarafa hareket ettiler. Bu esnada süvari birliği hızla yaklaşmıştı. Ravi
süratle gelen atlıların mızraklarının arı sürüsüne, sancaklarının kuş
kanatlarına benzediğini söyler. İmam Hüseyin ve ashabı bu arada Zühüsüm Dağının
eteklerine ulaşmış ve mevzilenmişti. İşte burada, İmam Hüseyin’in Kufe’ye
girmesini engellemekle görevlendirilen ve Kasidiye’den (Kufe’ye on beş fersah
mesafede bulunan Irak sınırı) gönderilen Hür b. Yezid’in kumandanı olduğu
süvari birliği, İmam Hüseyin’in ordusunun karşısında, Zahire Harresi’nde saf
bağladı.
İmam Hüseyin, Hür’ün ordusunu teyakkuzda karşıladı. Önce Hür’ün
askerlerine ve atlarına su verilmesini istedi. Hür’ün rikap mülazımı olan Ali
b. Taan karşılaşmayı şöyle anlatır: “Ben gerideydim, sonradan yanlarına gittim.
İmam Hüseyin beni görünce ‘Deveyi oturt!’ dedi. Sonra da bana su verilmesini
söyledi. Ben çok susamıştım, bu yüzden de mataranın ağzını ağzıma götüremedim.
Bunun üzerine İmam Hüseyin yerinden kalkıp bana yardım etti, sonra da atımı
suvardı.”
İmam Hüseyin, Hür’e ve askerlerine su ikram ettikten
sonra onlara kim olduklarını sordu. Ubeydullah b. Ziyad’ın askerleri
olduklarını söylediklerinde bu kez kumandanlarının kim olduğunu sordu. Hür’ün
kumandan olduğu söylenince İmam Hüseyin, ona, “Bizimle misin, bize karşı
mısın?” diye sordu. Hür, “Tabii ki size karşıyım!” cevabını verdi. Bunun
üzerine İmam Hüseyin, lahavle okudu.
İmam Hüseyin ve ashabı, Hür b. Yezid ordusunca, Zühüsüm
Dağlarının eteğinde bu şekilde muhasara altına alındı.
“Ey insanlar! Benim sözlerim sizlere hüccetten ve Allah katında size karşı sorumluluğumu yerine getirmekten ibarettir. Ben ancak, ‘Yanımıza gel; çünkü bizim imam ve önderimiz yoktur. Belki senin sayende Allah bizleri hidayet üzere bir araya toplar.’ şeklindeki mektuplarınızdan ve elçilerinizin mesajlarından sonra size geldim. Eğer hâlâ bu davetiniz üzerindeyseniz, işte ben size gelmiş bulunmaktayım. Güvenimi sağlayacak şekilde bana söz verir, benimle ahitleşirseniz şehrinize girerim. Ama eğer bunu yapamıyor iseniz, şehrinize gelmemden de hoşnut değilseniz, o zaman sizden ayrılır, geldiğim yere dönerim.”
Hür ve askerleri İmam Hüseyin’in konuşmasından sonra
sessizliğe gömüldü. İmam Hüseyin sessizlik üzerine Haccac b. Mesruk’dan kamet
okumasını istedi. Bu sırada Hür’e, “Namazı arkadaşlarınla mı kılacaksın?” diye
sordu. Hür, “Hayır, seninle kılacağım, namazına katılacağım.” dedi. Her iki
ordunun askerleri İmam Hüseyin’in arkasında cemaat namazı kıldı.
Namazdan sonra İmam Hüseyin çadırına yöneldi. Hür de
kendi çadırına gitti. İkindi namazı vakti girince müezzin ezan okuyup kamet
getirdi. Öğle namazında olduğu gibi bütün askerler İmam Hüseyin’in arkasında
cemaat namazı kıldılar. Namazdan sonra İmam Hüseyin kendi ashabına ve Hür’ün
askerlerine bir konuşma yaptı:
“Ey insanlar! Eğer Allah’tan korkar ve hakkın, sahibinin
elinde olmasını gerektiğini bilirseniz bu, Allah’ın rızasına daha uygun olur.
İşte Peygamber’in Ehlibeyti olan bizler, velayete ve size önderlik etmeye,
hakları olmadığı halde bu iddiada bulunanlardan, daima zulümle hareket
edenlerden daha layığız. Eğer bizden hoşlanmıyor, hakkımızı da tanımıyorsanız;
şimdiki düşünceniz de elçilerinizin bana ilettiği mektuplardaki
düşüncelerinizden farklı ise, o zaman ben geri dönerim.”
İmam Hüseyin’in konuşması bitince Hür, mektuplardan ve
elçilerden haberi olmadığını söyleyerek özür diledi: “Vallahi benim ne bu
mektuplardan haberim var, ne de sözünü ettiğiniz elçilerden.”
Bunun üzerine İmam Hüseyin (Âşura Günü esir alınan, sonra
salıverilen) Ukbe b. Seman’dan, içinde Kufelilerin mektuplarının bulunduğu
hurcu getirmesini istedi. Hür, kendisinin mektup yazanlardan biri olmadığını,
baştan beri İmam Hüseyin’i Kufe’deki Irak Valisi Ubeydullah b. Ziyad’a teslim
etmekle görevlendirildiğini söyledi.
İmam Hüseyin, Hür’ün konuşmasından rahatsız oldu. Ona,
“Senin için ölmek bundan daha iyidir!” diyerek ashabına Hicaz’a gideceklerini
söyledi. Ashap geri dönmek için hareket etmişken Hür, askerlerine müdahale
etmelerini emretti. Hür, Âşura Günü bu hatasını itiraf etmiş ve şöyle demiştir:
“Hicaz’a dönmenize izin vermeyen benim.”
İmam Hüseyin bu müdahaleden çok rahatsız oldu ve sertçe
şöyle dedi: “Anan matemini tutsun! Ne istiyorsun?” Hür, İmam Hüseyin’in bu
çıkışından rahatsız oldu: “Başka bir Arap bu sözü söyleseydi ve o, sizin şu
içinde bulunduğunuz durumda olsaydı cevabını verir, anasına matem tuttururdum.
Lakin benim senin anneni hayırla yâd etmekten başka çarem yok!” Sonra
aralarında şu konuşma geçti:
İmam Hüseyin: “Ne istiyorsun?”
Hür: “Sizi Ubeydullah b. Ziyad’ın yanına götürmek.”
İmam Hüseyin: “Vallahi ben sana teslim olmam!”
Bu sözlerin üç defa tekrarlandığı rivayet edilmiştir.
Sonra Hür, tartışmayacağını ve savaşmayacağını, sadece Kufe’ye gidene dek
kafileden ayrılmayacağını söyledi ve Ubeydullah b. Ziyad’dan ne yapması
gerektiğini bildiren bir mektup alıncaya dek İmam Hüseyin’den Kufe’ye ve
Medine’ye çıkmayan bir yolu izlemesini istedi. Ubeydullah b. Ziyad’dan
kendisini nahoş bir duruma sokmayacak bir cevap almayı umduğunu ekledi.
İmam Hüseyin mecburen bu teklifi kabul etmek durumunda
kaldı; ya teslim olacak ya da teklifi kabul edecekti. Teklifi kabul etmeseydi
iki ordu arasında çatışma başlayabilirdi. İmam Hüseyin savaşı başlatan taraf
olmak istemiyordu. Böylece İmam Hüseyin, nereye çıktığını bilmediği bir yolda
ilerlemeye başladı; ama hareket etmeden önce ashabına hedefinin ne olduğunu
açıklayan bir konuşma yaptı:
“İşte başımıza geleni görmektesiniz. Gerçekten dünya
değişmiş, kötülükleri aşikâr olmuş, iyilik ve faziletleri ortadan kalkmıştır...
Hak üzere amel edilmediğini ve batıldan kaçınılmadığını görmüyor musunuz? Böyle
bir durumda mümin, Allah’a kavuşmayı (şehit olmayı) arzulasa haklıdır. Ben,
böyle bir ortamda ölümü saadet biliyorum, zalimlerle yaşamayı ise alçaklık…”
Bu konuşma üzerine başta Züheyr b. Kayn olmak üzere bütün
sahabîler birer birer ayağa kalktılar ve İmam Hüseyin’in (ölümü göze alma) çağrısına
müspet cevap verdiler.
İmam Hüseyin’in kafilesi, Hür b. Yezid’in ordusunun
gözetiminde ilerliyordu. Bu esnada Hür, İmam Hüseyin’e yaklaşıp şöyle dedi:
“Sizden ricam, canınızı korumak için bu işten vazgeçmenizdir. Sizi temin ederim,
şayet savaşmaya kalkışırsanız, öldürüleceksiniz.”
Onun bu sözlerine İmam Hüseyin şöyle karşılık verdi:
“Beni ölümle mi korkutuyorsun? Acaba beni öldürdükten sonra sizi güzel günler
mi bekleyecek? Ben size Evsli adamın sözünü tekrarlamakla yetineceğim. Hani Hz.
Peygamber’e yardım etmek için yola çıkmak isteyen, fakat amca oğlu tarafından
ölümle korkutulan Evsli adamın. Şöyle diyordu: Senin sözlerinden
etkilenmiyorum, sözlerin beni kararımdan vazgeçirmiyor…”
Hür, İmam Hüseyin’in kararlılığını, ölümden korkmadığını
görünce sustu ve düşünceye daldı.
İmam Hüseyin’in Hür b. Yezid’in ordusunun gözetiminde
hareket eden kafilesi, 28 Zilhicce 61/29 Eylül 680 tarihinde Uzeyb el-Hicanat
mevkiine ulaştı. Burada, Tirimmah b. Adiyy’in kılavuzluğunda Kufe’den gizlice
gelen, aralarında Nafi b. Hilal’in de bulunduğu, dört Şiî, İmam Hüseyin’in
kafilesine katılmak istedi. (Mecma b. Abdullah Aizî, Amr b. Halid Saydavî,
Cünade/Hubab b. Haris Salmanî Ezdî ve Amr’ın oğlunun da İmam Hüseyin’e katılmak
isteyen bu grupta olduğu nakledilmiştir.) Fakat Hür onları engelledi;
tutuklayıp Kufe’ye göndereceğini söyledi. Bunun üzerine İmam Hüseyin şöyle
buyurdu: “Kendimi savunduğum gibi onları savunacağım! Çünkü onlar benim ashabım
ve yardımcılarımdır. Sen bana, İbn Ziyad’ın mektubu eline ulaşmadan bize
karışmayacağını vaat ettin.”
Hür, “Ama onlar sizinle beraber değildi!” diyerek itiraz
etmek isteyince İmam Hüseyin, “Eğer vazgeçmezsen seninle savaşırım!” tehdidinde
bulundu. Hür sustu.
İmam Hüseyin yeni katılanlara Kufe’yi sordu. Mecma b.
Abdullah şöyle dedi: “Kufe eşrafı hükümetten rüşvet alıp kendilerini sattılar;
artık size karşılar.” İmam Hüseyin elçisi Kays b. Musahhar’ı (veya Müshir)
sordu. Husayn b. Nümeyr’in onu tutukladığını ve Kufe’ye İbn Ziyad’a
gönderdiğini söylediler. Kays, tutuklanacağını anlayınca yanında taşıdığı
mektubu dişleriyle parçalamıştır. İbn Ziyad ondan minberde İmam Hüseyin’e lanet
etmesini istemiş, o ise minbere çıkıp Hüseyin b. Ali’nin insanların en
hayırlısı olduğunu söylemiş, sonra da Ziyad’a ve Ubeydullah’a lanet etmiştir.
Bunun üzerine İbn Ziyad’ın emriyle sarayın duvarlarından aşağı atılarak öldürülmüştür.[1]
İmam Hüseyin bunları duyunca kendisini daha fazla
tutamadı, gözlerinden yaşlar dökülürken, “Müminlerden öyle erler vardır ki,
Allah’a verdikleri sözde sadık kaldılar. Kimi adağını ödedi (şehit oldu), kimi
de (şehit olmayı) bekliyor. Onlar asla verdikleri sözü değiştirmediler.” (Ahzab
23) ayetini okudu ve dua etti: “Allahım! Cenneti bizim ve şiîlerimizin son
durağı kıl! Ve bizi ve şiîlerimizi rahmetinde müstakar eyleyip sevap zahirende
bir araya getir!”
Kufe’den gelen Tirimmah b. Adiyy, İmam Hüseyin’e, Kufe’de
kalabalık bir topluluğun Kerbela’da kendileriyle savaşmak için hazırlandığı
haberini verdi. Ona göre Kerbela’ya gitmektense burada bin kişilik Hür
ordusuyla savaşmak daha iyi bir seçenekti. İmam Hüseyin Hür’le bir anlaşma
yaptığını ve anlaşmasını bozmayacağını söyleyerek onun bu önerisini geri
çevirdi. Tirimmah, Kufe’den ailesi için getirdiği yiyeceği verip geri dönmek
için kafileden ayrıldı. Fakat geri dönüş yolunda, Uzeyb mevkiinde İmam
Hüseyin’in şehid olduğu haberini aldı ve kavminin yanına döndü.
İmam Hüseyin’in kafilesi Hür’ün ordusunun gözetiminde
yoluna devam etti. Uzeyb el-Hicamat yakınlarında Beyda/Beyza denilen mevkie
vardıklarında İmam Hüseyin ashabının yanında, Hür’ün askerlerinin karşısında
durdu ve bir konuşma yaptı:
“Ey insanlar! Resulullah şöyle buyurmuştur: ‘Her kim
Allah’ın haramını helal kılan, ahdini çiğneyen, Allah Resulü’nün sünnetine
muhalefet eden ve Allah’ın kulları arasında günah ve haksızlıkla davranan bir
zalim yönetici görür de ne ameli ne de sözüyle ona karşı gelmezse, böyle bir
adamı o zalimi sokacağı yere (cehenneme) sokması Allah için bir haktır.’ Bilin
ki böylesi insanlar şeytana uymuş, Rahman’a itaati terk etmişlerdir… Bana biat
ettiğinize, beni düşmana teslim etmeyeceğinize ve beni düşman karşısında yalnız
bırakmayacağınıza dair bana çok sayıda mektup ve elçi gönderdiniz. Bu biatinize
sadık kalırsanız rüştünüze ulaşmış olursunuz…”
Konuşmanın ardından İmam Hüseyin’in kafilesi tekrar Hür’ün
ordusunun gözetiminde yoluna devam etti ve Beni Mukatil Sarayı’na ulaştı. İmam
Hüseyin orada bir çadır gördü. Çadırın kime ait olduğunu sorunca Ubeydullah b.
Hür’ün çadırı olduğunu öğrendi. Ubeydullah b. Hür, İmam Hüseyin’le ve düşman
ordusuyla karşılaşmamak için Kufe’nin dışında bir çadır kurmuştu. İmam Hüseyin’in
gönderdiği elçiye “Ben onu görmek istemiyorum, o da beni görmesin!” dedi. Bunun
üzerine İmam Hüseyin, Ubeydullah b. Hür’ün yanına gitti ve ondan kendisine
katılmasını istedi. Ubeydullah b. Hür menfi cevap verince İmam Hüseyin, “Bana
yardım etmiyorsan hiç olmazsa benimle savaşanlardan olmamak için Allah’tan
sakın. Vallahi kim bizim yardım çağrımızı duyar da yardımımıza koşmazsa helak
olur!” buyurdu. Ubeydullah b. Hür’ün sonradan nedamet getirdiği rivayet edilir.
Lehte veya aleyhte gerçekleşecek savaştan kaçmak için Kufe dışına çıkan Enes b.
Haris Kahilî’nin İmam Hüseyin’le Ubeydullah b. Hür arasındaki konuşmayı haber
alınca İmam Hüseyin’e katıldığı nakledilmiştir. Ayrıca burada iki Kufeli,
ailelerinin kalabalık olduğunu ve yanlarında emanet bulunduğunu söyleyerek İmam
Hüseyin’den izin istemiş ve kafileden ayrılmıştır.
Ukbe b. Seman’ın rivayetine göre İmam Hüseyin buradan
bolca su alınmasını istemiş, sonra yoluna devam etmiştir. Atının üzerinde kısa
bir süre uyuyakalan İmam Hüseyin rüyasında, “Bu topluluk hareket halindedir;
ölüm de onlara doğru hareket halindedir.” diyen bir süvari görmüş, uyandığında
“Şüphesiz Allah’tan geldik ve dönüşümüz O’nadır.” ayetini okumuştur. Oğlu Ali
Ekber babasına bu ayeti okumasının nedenini sormuş, İmam Hüseyin de rüyasını
anlatıp, “O topluluğun biz olduğumuzu, bize ölümün haber verildiğini anladım.”
demiştir. Ali Ekber babasına hak üzere olup olmadıklarını sormuş, babası da hak
üzere olduklarını söylemiştir. Bunun üzerine Ali Ekber, “Babacığım! Öyleyse
korkumuz yoktur, çünkü hak üzere öleceğiz.” demiştir.
Sabah olunca İmam Hüseyin atından indi, namaz kıldı.
Sonra tekrar atına binip Hür’ün ordusunda ayrılmak için sola doğru hareket
etti. Ama Hür kafileyi geri çevirip Kufe’ye yönlendirmek istedi. Bu hengâmede
kafile sürekli sola hareket etti ve sonunda Neyneva’ya (Ninova) ulaştılar.
İmam Hüseyin, Neyneva’da çadır kurmak istedi, fakat Hür
buna izin vermedi. Hür’ün izin vermemesinin sebebi, İbn Ziyad’dan beklediği
mektubun eline ulaşmasıydı. İbn Ziyad bu mektupta Hür’e İmam Hüseyin’i susuz ve
çorak bir yerde tutmasını emretmiş, mektubu getireni de emrinin uygulanıp
uygulanmadığını denetlemekle görevlendirmişti. Bunun üzerine kafile yola devam
etti ve 2 Muharrem 61/2 Ekim 680 tarihinde Kerbela’ya ulaştı. Hür, buradan İbn
Ziyad’a mektup yazıp İmam Hüseyin’in Kerbela’da konakladığını bildirdi.
İmam Hüseyin, Hür’ün ordusuyla karşılaşmadan önce Şeraf
mevkiinde ashabına yanlarına bolca su almalarını tembihlemişti. Depolanan sular,
ilk karşılaşmada Hür’ün askerlerine verildi. Bu mektuptan sonra İmam Hüseyin’in
kafilesinde su sorunu yaşanmaya başladı.
Rivayetlerde bu tarihten 10 Muharrem 61/10 Ekim 680
tarihine, Âşurâ Günü’ne kadar Hür b. Yezid’in adı geçmemektedir. Aradaki sekiz
gün boyunca Hür b. Yezid’in ne yaptığı ve nerede olduğu hakkında bilgi
bulunmamaktadır. Muhtemelen Kerbelâ’da konaklamış, İbn Ziyad’dan talimat
beklemiştir.
*
Hür b. Yezid’in İmam Hüseyin ile ikinci karşılaşması
Hür b. Yezid, sekiz gün sonra, 10 Muharrem 61/10 Ekim
680’de, bu defa Ömer b. Sa’d’ın ordusunun Temim ve Hemdan birliklerinin başına
getirilmiş olarak ikinci kez İmam Hüseyin’in karşısına çıktı. Ömer b. Sa’d’ın
ordusunun Kerbela’ya geldiği tarih ise 3 Muharrem 61/3 Ekim 680’dir.
İmam Hüseyin, Âşura Günü, Ömer b. Sa’d’ın ordusunu
karşısına alarak bir konuşma yaptı:
“Rabbimiz ne güzel bir Rabdir! Siz ise ne kötü
kullarsınız! Allah’a itaat edeceğinizi söyleyip Elçisine iman ettiniz; ama
sonra soyuna, Ehlibeyt’ine saldırıp, onları öldürmeyi kararlaştırdınız. Şeytan size galip geldi de Allah’ı unuttunuz. Allah
sizi de, yapmak istediğinizi de helak etsin! Biz, Allah’tanız ve şüphesiz O’na
dönücüleriz. Bunlar, inandıktan sonra kâfir olan kimselerdir. Bu zalim kavim,
Allah’ın rahmetinden uzak olsun!”
İmam Hüseyin’in bu sözleri Ömer b. Sa’d’ı rahatsız etti.
Kufelilerden cevap vermesini istedi. Bunun üzerine Şimr öne çıkıp, “Ne diyorsun
sen? Anlat da anlayalım!” dedi.
İmam Hüseyin şöyle buyurdu: “Diyorum ki, Allah’tan korkun
ve beni öldürmeyin. Beni öldürmek ve hürmetimi çiğnemek size caiz değildir. Ben
sizin peygamberinizin kızının oğluyum. Anneannem peygamberinizin eşi
Hatice’dir. Ola ki Peygamberinizin, “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin
efendisidir.” sözünü işitmişsinizdir.”
Seyyid İbn Tavus, İmam Hüseyin’in sonra yardım çağrısında
bulunduğu nakleder: “Allah rızası için bizi himaye edecek, Allah Resulü’nün
haremine yönelik saldırıyı engelleyecek kimse yok mu?”
İmam Hüseyin’in sözleri Hür b. Yezid’i derinden etkiledi.
Ömer b. Sa’d’ın yanına gidip, “Onunla savaşacak mısın?” diye sordu.
İbn Sa’d: “Evet, hem de çetin bir savaş olacak; en basiti,
başları bedenlerinden ayrılacak ve kolları kalem gibi kopacak!” dedi.
Hür bu defa, “Sana sunduğu önerilerden birini kabul
etmeyecek misin?” diye sordu. İbn Sa’d: “Elimde olsa kabul ederdim, lakin
emirin (İbn Ziyad) kabul etmez.” dedi.
Hür, Ömer b. Sa’d’dan uzaklaştı, bir köşeye çekilip
düşünceye daldı. Bir süre düşündükten sonra kendisine engel olmasını önlemek
için mülazımı Kurra b. Kays’ı bir işe koştu ve atına binip usulca İmam
Hüseyin’in çadırına yollandı. Yolda Muhacir b. Evs Riyahî adında bir akrabasına
rastladı. Muhacir, “Neyin var? Yoksa saldıracak mısın?” diye sordu.
Hür sessizdi; yaptıklarından pişman, yapacaklarından
ümitliydi. İçinde yaşadığı gel git bedenini titretiyordu. Muhacir konuşmaya
devam ediyordu: “Vallahi seni daha önce hiç böyle görmemiştim. Bana Kufe’nin en
güçlü adamı kim diye sorsalar senin adını verirdim; ama şimdi seni şu halde,
perişan halde titrerken görüyorum.”
Hür şöyle dedi: “Vallahi kendimi cennetle cehennem
arasında bir seçim yapmak zorunda görüyorum. Allah’a ant olsun, beni parça
parça edip ateşe atacak olsalar da, cennetten gayrisini seçmeyeceğim.”
Bu sözleri söyledi ve atını tırısa kaldırıp doğruca İmam
Hüseyin’in çadırına yollandı. Çadıra yaklaşınca başını öne eğdi, ellerini
başının üzerine koydu, pişman ve perişan af diledi:
“Allahım! Veli kullarının, Peygamberinin kızının
çocuklarının kalplerine korku saldığım için affet beni, bağışla! Ey Hüseyin!
Ben bağışlanma diliyorum, beni bağışlar mısın?”
Bir başka rivayette şöyle geçer: Çadıra yaklaştığında Hür’ü
tanıdılar. Siperini indirip selam verdi ve utanarak şöyle dedi:
“Ey Resulullah’ın oğlu! Canım sana feda olsun! Yolunu
kesen benim, adım adım seni izleyen benim, seni bu bela çölüne getiren benim.
Ben bu güruhun senin önerilerini geri çevireceğini, sana böyle davranacağını
bilemezdim ki… Vallahi eğer bilseydim yaptıklarımı yapmazdım. Şimdi
yaptıklarımdan pişmanım, tövbe ediyorum. Canımı yoluna feda edeceğim. Bu,
tövbemin göstergesi olur mu?”
İmam Hüseyin, “Evet,” dedi, “Allah tövbeni kabul eder ve
seni bağışlar.” Sonra İmam Hüseyin ona adını sordu: “Ben Hür b. Yezid’im.”
deyince, “Annenin koyduğu isim gibi hürsün sen. Sen dünyada da ahirette de hür
olacaksın inşallah.” dedi.
İmam Hüseyin, “Atından in!” deyince Hür, “Ben at üzerinde
daha iyi hizmet ederim. Bir süre şunlarla savaşayım, sonra ineyim.” dedi. İmam
Hüseyin, “Allah sana rahmet etsin, her ne istersen yap!” buyurdu.
Bunun üzerine Hür b. Yezid, Ömer b. Sa’d’ın ordusunun
karşısına geçip konuştu:
“Ey Kufeliler! Allah’ın salih kulunu davet eden sizlersiniz.
Ama yanınıza gelince onu yalnız bıraktınız. Güya onu canınız pahasına
koruyacaktınız, ama ona saldırdınız, şimdi de öldürmek istiyorsunuz. Kalplerinizde
ona kin beslediniz, yollarını kapattınız;
Allah’ın şehirlerinden bir şehirde oturmasına izin vermiyorsunuz. Bir
esir misali onu ele geçirdiniz; şimdi ne faydasına ne de zararına bir karar verebilir.
Yahudilerin, Hıristiyanların, Mecusilerin suyunu içtiği Fırat’ın suyunu ona,
kadınlarına, çocuklarına, ailesine çok gördünüz; yakınları neredeyse
susuzluktan ölecek! Muhammed’in (s) zürriyetine ne kötü davrandınız! Allah da
sizi vaat edilen susuzluk (kıyamet) gününde susuz bıraksın!”
Hür’ün ateşli sözleri insanları düşündürebilir, kalpleri
yumuşatıp titretebilirdi, lakin karşısındakiler günahkârdı, kalpleri dünya
aşkıyla kararmıştı. Sözleri beklediği etkiyi yapmadığı gibi saldırıya uğradı,
ok yağmuruna tutuldu. Hür bunun üzerine geri döndü, tevazu ile İmam Hüseyin’in
karşısında durdu.
Bir süre sonra Hür, savaş meydanına çıkmak için İmam
Hüseyin’den izin istedi[2]:
“Ey Resulullah’ın oğlu! İlk ben size karşı çıktım. Şimdi
izin ver de ilk savaşan, ilk şehid düşen, yarın kıyamet gününde deden Muhammed
(s) ile ilk musafaha eden ben olayım!”
İmam Hüseyin izin verince Hür recez okuyarak meydana
çıktı:
“Öldürmeden ölmeyeceğim,
Bugün yalnızca önümden darbe alabilirim.
Eklemler ayırmak için kılıç sallıyorum,
Kan dökmekten vazgeçmem, çekinmem de!”
Allame Meclisî’nin rivayet ettiğine göre Hür, İmam
Hüseyin’in kafilesine katılmak için hareket ettiğinde Temim kabilesinden Yezid
b. Süfyan adında biri, “Vallahi Hür Hüseyin’e doğru giderken ona
yetişebilseydim kılıcımı tepesine indirir, onu öldürürdüm.” demiştir. Bir ravi
şöyle nakleder: “Hür meydana çıktığında Husayn, Yezid b. Süfyan’a, ‘İşte
öldürmeyi arzuladığın Hür!’ dedi. Yezid b. Süfyan hızla Hür’e saldırdı. İkisi
arasındaki çatışmadan Hür galip çıktı.”
Hür recezler okuyarak çarpışmaya devam etti.
“Misafirlerin hamisi Hür’üm ben,
Boyunlarınızı kılıçla kesecek olan.
Hif (Mina) topraklarından gelen en hayırlı insanı savunuyorum,
Sizi öldürmekten çekinmem.”
Taberî’nin rivayetine göre Hür, Züheyr b. Kayn ile
birlikte meydana çıktı. İkisi yiğitçe çarpıştı. İkisinden biri düşmanın arasına
daldığında, diğeri onu koruyordu. Sonunda çarpışmaktan yorgun düşen Hür’ün
etrafını kuşatıp onu şehid ettiler.
Bir başka rivayette şöyle geçer: Hür savaş meydanına
çıkınca süvari ve piyade kırk düşman askerini öldürdü. Sonra atını nişan alıp
yere düşürdüler. Hür atsız kalmıştı ama çarpışıyordu. Sonra şehid düştü.
Taberî’nin Ebu Mihnef’den naklettiği bir rivayet ise
şöyledir: Eyüb b. Mişrah (Şeyh Müfid’in rivayetinde adı Eyüb b. Müsarrah olarak
geçer) adında bir düşman askeri şöyle dedi: “Hür’ün yiğitçe çarpıştığını
görünce yayıma bir ok takıp atını nişan aldım. At yere düştü. Hür çarpışmaya
devam ediyordu. Bir süre daha çarpıştı, sonra başına bir darbe alıp yere
düştü.”
Rivayetlerden Hür b. Yezid’in Âşura Günü öğleden önce
şehid olduğu anlaşılmaktadır. Hür b. Yezid şehid düşünce İmam Hüseyin hızla
başucuna gitmiş (bir başka rivayete göre sahabîleri naaşını İmam Hüseyin’in
yanına getirmişlerdir) eliyle kanlı yüzünü okşayarak, “Sen annenin sana verdiği
isim gibi hürsün! Sen dünyada ve ahirette hürsün!” buyurmuştur. Ardından, İmam
Zeynelabidin’den nakledilen rivayete, şu şiiri söylemiştir:
Hür b. Yezid'in kabri
Kerbela |
“Hür b. Yezid ne güzel bir hürdür,
Mızraklar altında hürdür o,
Hüseyin dediğinde ne hoş bir hürdür o,
Sabah vakti canını feda etti.”
*
Hür b. Yezid’in kabri
Hür b. Yezid’in kabri Kerbela’nın batısında, kendi adıyla
anılan Hür bölgesindedir. Şehir merkezine 7 km mesafede bulunan kabrinin
üzerinde kümbet bulunur. Kerbela Olayı’ndan sonra Temim kabilesinden
akrabalarının naaşını orada defnettikleri söylenmektedir. Bu yüzden başı
bedeninden ayrılıp Şam’a gönderilmemiştir.
Ertuğrul Ertekin
kaynak: Seyyid Asgar Nazımzade Kummî, Ashab-ı İmam
Hüseyin (as), Kum 2011, s. 379-411; Murat Sarıcık, “Hür b. Yezid”; Resul
Caferiyan, Teemmulî der Nehzet-i Âşura, Kum 2007, s. 85-96; Murat Sarıcık,
“Kerbelâ Olayında el-Hurr b. Yezid ve Hz. Hüseyin’le Mücadelesi”, Süleyman Demirel
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1995, sayı: 2, s. 103-148; Ebu Mihnef,
Kerbela Vakıası, çev. Nuri Dönmez, İstanbul 2010, s. 112-127; Muhammed Sadık
Necmi, Hicretten Şehadete Sözleriyle İmam Hüseyin (as), çev. Fahrettin Altan,
İstanbul 2014.
* Dreaming of Paradise Islamic Art from Collection of The Museum of Ethnology Rotterdam.
[1] İmam
Hüseyin’in Kufe’ye gönderdiği ikinci elçi ise Abdullah b. Buktar’dır. Malik b.
Yerbu Temimî tarafından tutuklanan Abdullah b. Buktar İbn Ziyad’a teslim
edilmiştir. Abdullah, Müslim b. Akil’in İmam Hüseyin’e gönderdiği mektubu
taşıyordu. O da Kays b. Musahhar gibi sarayın duvarlarından aşağı atılarak
öldürülmüş, sonra da Abdülmelik b. Umeyr tarafından başı bedeninden
ayrılmıştır. Duvarın üzerine çıktığında Ziyad’a ve babasına lanet ettiği
rivayet edilir.
[2] Taberî’nin
Ebu Mihnef’ten naklettiği rivayetlere göre Hür b. Yezid, Burayr b. Hudayr’ın şehadetinden
sonra çarpışmaya katılmış, Yezid b. Süfyan’la da bu sırada karşılaşmıştır. Rivayetlerden
Hür’ün Yezid b. Süfyan’ı öldürdükten sonra İmam Hüseyin’in yanına geri döndüğü
anlaşılmaktadır. Hür daha sonra Müslim b. Avsece’nin ve Abdullah b. Umeyr’in
şehadetinden sonra İmam Hüseyin’le birlikte savaş meydanına çıkmıştır. Bu
çarpışmada İmam Hüseyin’in ve ashabının atlarının ayakları düşman askerlerince kesilmiştir.
Atının ayağı kesilenlerden biri de Hür’dür. Öğle namazı için hazırlık
yapılırken Habib b. Müzahir şehid düşmüş, ardından Hür, Züheyr b. Kayn’la
birlikte savaş meydanına çıkmış ve zorlu bir çarpışmadan sonra şehid olmuştur.