18 Zilhicce 10/16 Mart 632 günü, Efendimiz Hz. Muhammed
(s), Veda Haccı dönüşünde, Gadir-i Hum denilen mevkide, sahabîlerini bir araya
toplamış ve irad buyurduğu hutbenin ardından, “Ben kimin mevlası isem, işte bu Ali,onun da
mevlasıdır!” buyurarak, Hz. Ali’nin (as) velayet ve imametini ilan etmiştir. Bu
tarihten itibaren Şiîler bu günü velayet bayramı olarak kutlamaktadırlar. İslâm tarihi açısından tartışmasız bir öneme sahip olan bu hadiseyi hadis ve
tarih kitaplarında rivayet edildiği biçimiyle inceleyelim.
Peygamber Efendimiz, hicretin onuncu yılında, İslâm topraklarının dört bir
yanından Mekke’ye akın etmiş, bir rivayete göre sayıları yüz yirmi bini bulan kalabalık sahabî topluluğunun eşliğinde, hac
ibadetini yerine getirmiş, Medine’ye dönüyordu. Bu, Efendimizin son haccıydı.
Dönüş yolunda Allah Teâlâ, Resulü’ne vahyetti:
“Ey Peygamber, bildir, sana Rabbinden indirilen emri! Eğer bu tebliği ifa
etmezsen, onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah, seni insanlardan korur.
Şüphe yok ki Allah, kâfir olan kavme, doğru yola gitmek hususunda başarı
vermez.” (Mâide, 67)
Aldığı bu vahiy üzerine Efendimiz, ayette kendisinden
isteneni sahabenin tamamına açıklamak üzere, öğleüstü, Mekke ile Medine
arasındaki Cuhfe Vadisi’ne[1]
Nasr ve Arram’a göre bir, el-Hamevî’ye göre iki, Firuzabadî’ye göre ise üç mil
mesafede bulunan, sel ve yağmur suyunun biriktiği, ayrıca etrafı ağaçlarla (hum[2])
çevrili bir de gözesi bulunan, bu yüzden de Gadiru Hum[3] denilen mevkide durakladı.
Peygamber Efendimiz, birbirine bitişik beş semure[4] ağacının altında devesinden indi. Etrafındakilere düzlük bir alan olan ağaçların altından uzaklaşmamalarını salık verdi. Ağaçların altındaki dikenlerin temizlenmesini, insanların baş hizasında olan (kurumuş) dalların kesilmesini ve toprağın sulanmasını istedi. Gadiru Hum, Medine, Şam, Irak ve Mısır yollarının ayrıldığı mevki olduğundan, insanlar birbirlerinden uzaklaşmış, bölükler halinde ayrı yollara sapmışlardı; bir kısmı da geride kalmıştı. Bu yüzden Efendimiz bir münadi (Cabir’in rivayetine göre Hz. Ali’yi) görevlendirdi ve münadi toplanmaları için insanlara çağrı yaptı; ileri gidenler geri döndüler, geride kalanlar yetiştiler.
Altı temizlenen iki ağacın altında Efendimiz öğle namazını kıldı. Efendimiz için semure ağacının (kütüğünün) üstüne, (bir başka rivayete göre develerin hamutlarından yapılan yükseltinin üzerine,) örtülerle bir gölgelik yapıldı.
Ashabı bir araya toplanınca, Efendimiz ağaçların altında bir hutbe irad buyurdu: (Zeyd b. Erkam'ın rivayeti)
“Ey insanlar! Aranızda iki emr bırakıyorum; onlara tabi olduğunuz sürece dalalete düşmezsiniz: Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beytim, İtretim.”
(Rivayetin devamını Bera b. Azib’den okuyalım)
Peygamber Efendimiz, birbirine bitişik beş semure[4] ağacının altında devesinden indi. Etrafındakilere düzlük bir alan olan ağaçların altından uzaklaşmamalarını salık verdi. Ağaçların altındaki dikenlerin temizlenmesini, insanların baş hizasında olan (kurumuş) dalların kesilmesini ve toprağın sulanmasını istedi. Gadiru Hum, Medine, Şam, Irak ve Mısır yollarının ayrıldığı mevki olduğundan, insanlar birbirlerinden uzaklaşmış, bölükler halinde ayrı yollara sapmışlardı; bir kısmı da geride kalmıştı. Bu yüzden Efendimiz bir münadi (Cabir’in rivayetine göre Hz. Ali’yi) görevlendirdi ve münadi toplanmaları için insanlara çağrı yaptı; ileri gidenler geri döndüler, geride kalanlar yetiştiler.
Altı temizlenen iki ağacın altında Efendimiz öğle namazını kıldı. Efendimiz için semure ağacının (kütüğünün) üstüne, (bir başka rivayete göre develerin hamutlarından yapılan yükseltinin üzerine,) örtülerle bir gölgelik yapıldı.
Ashabı bir araya toplanınca, Efendimiz ağaçların altında bir hutbe irad buyurdu: (Zeyd b. Erkam'ın rivayeti)
“Ey insanlar! Aranızda iki emr bırakıyorum; onlara tabi olduğunuz sürece dalalete düşmezsiniz: Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beytim, İtretim.”
(Rivayetin devamını Bera b. Azib’den okuyalım)
“Acaba ben, sizin nazarınızda size, kendi
nefislerinizden evla mıyım?”
“Evet, ey Resulullah!” dedik.
“Acaba ben, sizin nazarınızda
size, analarınızdan evla mıyım?”
“Evet, ey Resulullah!” dedik.
“Acaba ben, sizin nazarınızda
size, babalarınızdan evla mıyım?”
“Evet, ey Resulullah!” dedik.
“Acaba gerçekten ben, hakikaten ben, sizin nazarınızda size, sizden
evla mıyım?” (Elestu evla bi-kum, elestu, elestu?)
“Evet, ey Resulullah!” dedik.
Bunun üzerine Hz. Ali’nin elini havaya kaldırıp şöyle buyurdu:
“O halde ben kimin mevlası[5]
isem kuşkusuz Ali, benden sonra, onun mevlasıdır. Allahım! Onu veli edineni
sev, ona düşman olana düşman ol!” (İbn İshak’ın Habeşî b. Cünade’den naklettiği
rivayete göre devamında şöyle buyurmuştur:) “Onu üstün tutanı üstün kıl, ona
yardım edene yardım et.”
(İbn Abbas’ın Büreyde b. Husayb’dan naklettiği rivayete
göre Hz. Peygamber ekledi:)
“Ali b. Ebi Tâlib bütün mümin erkeklerin ve kadınların
mevlasıdır. O, benden sonra, sizin velinizdir.”
Peygamber Efendimiz hutbesini tamamlayınca Allah Teâlâ bir kez daha
vahyetti:
“Bugün dininizi ikmal ettim,
size verdiğim nimetimi tamamladım, size din olarak Müslümanlığı verdim de
hoşnut oldum.” (Mâide 3)
Sonra huzurda bulunan sahabîler birer ikişer Hz. Ali’yi
tebrik ettiler. Tarih rivayetlerine göre Hz. Ali’yi en önce Ebu Bekir ve Ömer
tebrik etmiştir. Şair Hassan b. Sabit de, Efendimizden aldığı izinle, Hz. Ali’nin
methinde uzunca bir şiir okumuştur.
Ertuğrul Ertekin
kaynak: Abdülhadi Fazlî, “Tavsif-i Coğrafî ve
Tarihî-i Gadir-i Hum”, Gulistan-ı Kur’ân, 1379, Sayı: 6, s. 6-11; Resul
Caferiyan, “Atlas-ı Şia”, Tahran 1391, s. 13-14.
[1] Bu konuyla ilgili hadislerin bir kısmında Cuhfe Günü tabiri geçmektedir. Abdülhadi Fazlî, kaynakta adı geçen makalesinde, İbn Kesir’in ve Nesaî’nin Âişe binti Sa’d’dan rivayet ettiği iki hadiste Gadir-i Hum Günü yerine Cuhfe günü tabiri geçtiğini ifade eder: “Hz. Peygamber Cuhfe gününde şöyle buyurdu…” “Cuhfe Günü Resulullah Ali’nin elini kaldırmış buyuruyordu…” Bu rivayetlerde Gadir-i Hum yerine Cuhfe tabirinin kullanılmasının nedeni, Cuhfe’nin Gadir-i Hum’a nispetle daha bilinen bir yer olmasıdır.
[1] Bu konuyla ilgili hadislerin bir kısmında Cuhfe Günü tabiri geçmektedir. Abdülhadi Fazlî, kaynakta adı geçen makalesinde, İbn Kesir’in ve Nesaî’nin Âişe binti Sa’d’dan rivayet ettiği iki hadiste Gadir-i Hum Günü yerine Cuhfe günü tabiri geçtiğini ifade eder: “Hz. Peygamber Cuhfe gününde şöyle buyurdu…” “Cuhfe Günü Resulullah Ali’nin elini kaldırmış buyuruyordu…” Bu rivayetlerde Gadir-i Hum yerine Cuhfe tabirinin kullanılmasının nedeni, Cuhfe’nin Gadir-i Hum’a nispetle daha bilinen bir yer olmasıdır.
[2] Hum,
ağaçlık yer anlamına gelir. Bu bölgede bulunan göze (gadir), orada bulunan ağaçlığa nispet
edildiğinden bölgenin adı Gadiru Hum’dur.
[3] İbn
Kesir’in Cabir’den naklettiği rivayette “Cuhfe’de Gadir-i Hum’daydık” ifadesi
geçer.
[4] Semure
ağacı, uzun dalları ve yaprakları birbirinin içine geçen, çınar ağacı gibi
büyük, dikenli bir çöl ağacıdır. Rıdvan Biati ile ilgili ayette geçen ağacın da
bir semure ağacı olduğu rivayet edilir. Bu ağacı Halife Ömer, insanların yoğun
ilgisine mazhar olduğu gerekçesiyle, kestirmiştir. Şiirlerde ve hadislerde semure
yerine, büyük ağaç anlamında “duh” tabiri de geçmektedir.
[5] Arapçada
“v l y” kökünden türeyen “veli”, “mevla” ve “evla” sözcükleri insanlara
üstünlüğü ve insanların her türlü işine tasarruf ve müdahale hakkını ifade
eder. Şia’da imametin esası, “evleviyet” ve “mevleviyet”tir. Mutlak manada evleviyet,
evla oluş, mevlalık sıfatı, önce Allah’a, sonra Resulü’ne, ardından
Resulullah’ın tayin ettiği Masum İmamlara özgüdür; geri kalan mevcudat, takvada ve ilimde birbirlerine üstünlük sağlayabilmekle birlikte, Allah'ın, Resulü'nün ve Masum İmamların evleviyetine mutidir, mevleviyet makamındadır.