Mir Muhammed Kerim Baküvî, Gerçeğin Doğuşu: Alevî Kur’ân
Tefsiri, tahkik, tahric, tahlil ve Türkiye Türkçesine aktararak hazırlayan:
Ahmet Dolunay, Merkür Yayınları, İstanbul 2000, I-II.
Gerçeğin Doğuşu: Alevî Kur’ân Tefsiri, Ahmet Dolunay’ın Baküvî’nin
Azeri Türkçesi ile yazdığı Keşfü’l-hakâyık an nüketi’l-ayâti ve’d-dakâyık adlı
tefsirinin Türkçeye aktarılması çalışmasıdır. Dolunay bu çalışmada tefsiri tahkik
etmiş, müellifin kullandığı hadisleri tahric ederek esere birtakım eklemelerde bulunmuştur.
Bu çalışma aslında, Prof. Dr. Ahmet Bedir’in 1997 yılında Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde hazırladığı Baküvî Tefsiri’nin Tahlil ve Tahrici başlıklı doktora tezinin kitaplaşmış halidir. Prof. Dr. Bedir’in ilk yayında müstear isim kullandığı anlaşılmaktadır. O, bu çalışmasını yine aynı başlıkla bu kez müellifin adını kitabın kapağında yazmadan tek cilt halinde (Ankara 2012, 760 s.) yayımlamıştır.
Bu çalışma aslında, Prof. Dr. Ahmet Bedir’in 1997 yılında Harran Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde hazırladığı Baküvî Tefsiri’nin Tahlil ve Tahrici başlıklı doktora tezinin kitaplaşmış halidir. Prof. Dr. Bedir’in ilk yayında müstear isim kullandığı anlaşılmaktadır. O, bu çalışmasını yine aynı başlıkla bu kez müellifin adını kitabın kapağında yazmadan tek cilt halinde (Ankara 2012, 760 s.) yayımlamıştır.
15.03.1939 tarihinde Sovyet karşıtı faaliyetler yürütmek suçlamasıyla
kurşuna dizilerek şehid edilen Baküvî, tefsirini 1905 yılında tamamlamıştır. Baküvî,
1871 yılından itibaren on yıl Bağdat’ta ilahiyat tahsili görmüştür. Daha sonra
Bakü’de Şah Mescidi imamlığı, Bakü Vilayeti Şia Mescidi başkanlığı ve kadılığı,
ahundluk, öğretim üyeliği komisyonu başkanlığı yapmış ve sosyal birçok
faaliyete katılmıştır.
Müellifin Önsöz’ünde de belirttiği gibi bu tefsiri
yazmadaki amacı, Türklerin Arap dilinde yazılı tefsirlerden istifadesinin zor
olması sebebiyle “kişinin bizzat kendi dilinde bir tefsiri okuyup Kur’ân’ın nükte
ve hükümlerine bakıp görmesi”nin sağlanması, “sade ve basit bir tefsir yazarak,
kolayca Kur’ân’ın manalarının anlaşılması ve yüce gayesinden lezzet
duyulması”dır.
Baküvî’nin üç cilt olarak hazırladığı tefsiri Türkçeye iki
cilt olarak aktarılmıştır. Eser, klasik anlamda Fatiha’dan Nas suresine (I.
cilt Fatiha- Taha, II. cilt Enbiya-Nas) kadar sistematik bir tefsirdir. Surelere,
o surenin nerede nazil olduğunu, çok az da olsa nüzul sebebini, kaç ayet,
kelime ve harften oluştuğunu belirterek ve ilk ayet olarak Besmele’yi her surede
bir ayet sayarak başlar. Ayetlerin anlamını geniş bir şekilde verdikten sonra,
gerek gördüğü yerlerde geniş tefsirî izahlarda bulunur. Sure sonlarında ise birkaçı
hariç hemen her surenin faziletine dair çoğu sıhhat açısından zayıf rivayetlere
yer verir. Müellifin bunları kullandığı tefsirlerden kaynaklarını tetkik
etmeden aldığı anlaşılmaktadır.
Müfessir, itibar görmüş ve daima müracaat kaynağı olmuş tefsirleri
(Zemahşeri, el-Keşşaf; Razî, Mefatihu’l-Gayb; Ebussuud Efendi, İrşadu’l-Akli’s-Selîm;
Hazin, Lubabu’t-Te’vîl; Nesefî, Medariku’t-Tenzîl, Beydavî, Envaru’t-Tenzîl, İ.
Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyan) kaynak olarak tercih etmiştir. Bunlarla birlikte
kendi mezhebine uygun olarak sadece Tabersî’nin Mecmau’l-Beyan adlı tefsirini
kullanmıştır.
Tefsirin Türkçe yayınını hazırlayan Ahmet Dolunay ise bu
tefsirin daha faydalı ve kullanışlı olması bakımından bazı ekler yapmıştır.
Öncelikle hazırladığı içindekiler listesiyle, müellifin koymadığı bazı
başlıkları koyarak önemli olan bazı bilgilere ulaşmamız sağlanmıştır. Yine
yukarıda çok azına temas ettiğimiz müellifin hayatı ve eserleri geniş bir şekilde
incelenmiştir. Müellifin kullandığı hadisler tahric edilmiş ve diğer
kaynakların yerleri gösterilmiştir. Bu arada dipnotlarda kimi izahlarda
bulunulmuştur. İsmail Çalışkan bu izahların tefsirin orijinalitesine katkıdan
ziyade zarar verdiğini düşüncesindedir. Mesela, Baküvî’nin kendi tercihi olarak
yaptığı bazı ayetlerin mealini uygun bulmadığı için değiştirip onun yerine
kendi tercihi olan anlamı koyduğunu veya izahı hiç almadığını söylemektedir. Yine
müellifin bazı yorumlarını ‘indi görüşler’ veya ‘ifrat’ olarak nitelemekte, Kamer
suresinde ‘ayın yarılmasını kıyamette kâinatın yok oluşuna yoran Baküvî’yi kevnî
mucizeleri inkâr etmekle itham etmektedir.
Şia mezhebine mensup olan müellif, tefsirin tetkikinden
anlaşıldığı kadarıyla, bu yönünü öne çıkarmaktan hoşlanmayan, mezhep taassubu
olmayan, hatta mezhepler arası orta yolu takip etmeye çalışan birisidir. O,
Şia’nın hassas olduğu bazı meselelerle ya hiç ilgilenmemiş veya o konularda
mutedil davranmıştır. Fıkhî konularda mezheplerin ortak görüşünü veya tercih
ettiği bir görüşü aktarır ve onaylar, bazen fark gözetmeden görüşlerinden
dolayı onları eleştirir. Ulemayı bazı konularda yanlış fetva vermekle suçlar,
bazen kendi mezhebini tercih eder, bazen de kendine ait görüşü açıklar.
Müfessirimiz daha özel tercih ve yorumlar yaparak nevi
şahsına mahsus çıkarımlarda da bulunur. Söz gelimi Baküvî’ye göre Fatır Suresi
1’incia yetteki melek ‘aklın kuvveti’, meleklerin kanatları ise ‘akıldan doğan kuvvetlerdir.
Mir Muhammed’in tefsirine hâkim olan hususlardan birisi de
hemen her fırsatta yanlışları, aşırılıkları, Müslümanların birliğine zarar
veren ve düşmanlığı körükleyen taassubu çekinmeden eleştirmesidir. Bunu
yaparken de mezhepler üstü bir tavırla “İslam milleti” kavramını kullanarak
savunusunu evrenselleştirir
İsmail Çalışkan, Türkçe yayında kitaba alt başlık olarak
kullanılan “Alevî” kaydının tefsirin içeriği ile uygunluk arz etmediği
kanaatindedir. Ona göre bu bağlamda Azerbaycan halkının yüzde sekseninin mensup
olduğu Şiîliğin çok katı ve taassuba dayalı olmadığı da göz önüne alınmalıdır. Çalışkan
ayrıca, günümüzde Şiî ve Alevî kavramlarının birbirlerinin yerine kullanılmadığını hatırlatır.
Ertuğrul Ertekin
_______________
kaynak: İsmail Çalışkan, “Türkçe’de İlk Şii Tefsir” (Kitap Tanıtımı), Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, cilt: V, sayı: 1, 2001, s. 217-222.